Sayfalar

8 Haziran 2012 Cuma

Karahindiba

Tanrı benden bir ısırık almış, tadımı beğenmemiş, bir kenara fırlatıvermişti...





Kapak resmiyle beni çağıran kitaplardan Karahindiba, iyi ki de çağırmış...:)
Sinan Sülün'ün ilk kitabı, üç öyküden oluşuyor. Yazarın çok sıcak bir anlatımı var, aynı dönemde büyümüş olmanın getirdiği aşinalıklar da satır aralarından göz kırpıyor.
Üç öykü de etkileyici, ben en çok Pelikan'ı sevdim; Numan'ın usanmadan paspasladığı, çocukların Helvacıoğlu flüt için kapısını çaldıkları dükkan her detayıyla canlandı gözümde...

"Mavi, aşçıbaşının sırtında götürülürken boynunu uzattı, bir zamanlar özgürce uçtuğu gökyüzüne son kez baktı. Baharın insanı sarhoş eden kokusunu içine çekti. Gülümsedi. Dünya tersten çok güzel görünüyordu."

Rıfat, önünde ayakkabıların biriktiği açık kapıdan girmedi ya ben kendimi zor tuttum kafamı uzatıp içeri bakmamak için..

"O anı hatırladıkça hala çok kötü oluyorum. O mesajdan sonra bir daha ne cep telefonu kullanabildim ne de Rum karakterlerin Türkçe konuştuğu bir filmi izleyebildim."

Sinan Sülün '80 doğumlu, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun olmuş..Öğrencilik yıllarından itibaren tezgahtar, garson, gişe memuru, redaktör, muhabir, editör, reprezant olarak bir çok işte çalışmış..
Eşime "Fetih yaşını geçtin ama roman yazacak yaştasın" diyesim geldi:)

Kitap ismiyle, "çimenlerin arasındaki sarı çiçek" diye bildiğimiz, görünce koparıp bir nefeste tohumlarını uçurduğumuz Karahindiba'nın adını öğretiyor, adını öğrenince de insanda "yeri gelse de bir cümlede kullansam " etkisi yaratıyor :)



Kapaktaki resmin cazibesine kapılıp, kitabı elinize aldığınızda arka kapakta Metin Üstündağ'ın yazısını görüyorsunuz "Okuyun, pişman olmayacaksınız." diyor. Benim yorumum Met-Üst'ün yanında ne kadar etkili olur bilemem ama 
Okudum, pişman olmadım. Siz de okuyun...

Alakasız not: Bir ay kadar tamirde kalacağını düşündüğüm dikiş makinem iki gün içinde servisten geldi, ne dikeceğimi bilmememin de etkisiyle, lüzumsuz bir sevinç yaşıyorum :)) 

7 Haziran 2012 Perşembe

Kabuk Adam

"Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı vermez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır."

 (Kapaktaki şekilleri tam anlamlandıramadım ama  ilk gördüğümde çok ilgimi çekmişti ve kitap kapağıyla aklımda kalmıştı.)


"Şık olmakla cinayet işlemek arasındaki o çok ince çizginin öyküsü..."

Kabuk Adam, dün ki absürt komedi tarzımın üzerine oldukça etkileyici ve hatta vurucu bir sayfa açtı..
Karayipler'de yaşanan ve etkisi bir ömür süren kısacık bir hikaye...
Geçmişiyle yüzleşemeyen bir  Fizikçi ile yerli bir adam, Kabuk Adam'ın kesişen yolları..

Okuduğum ilk Aslı Erdoğan kitabı. Ve yazarın kendisinin de CERN'e kadar uzanan bir fizikçi olup, sonradan yazar olmayı seçmiş olmasının, kitabın benim üzerimdeki etkisini arttırdığı bir gerçek..


Elinizi bir deniz kabuğunun kıvrımlarına yerleştirip okuyun kitabı...

Vanilya Club Haziran Kutusu

Evde döndüğümüzde her birimiz için birer kargo vardı, gerçi doğum günü çocuğu bendim ama, paylaştık  artık :)
Benim payıma düşen Vanilya Club kutusuydu..

Artık kutu işinden de hevesimi aldım galiba, zaten artık tekrarları oynamaya başladık. Aynı ürünün simlisi-simsizi, ozonlu krem/şampuan/losyon, plasentalı bilimum ürün derken, ilk aylardaki cazibesini kaybetti.
Bu ayın Vanilya Club kutusunda da ;
-Nuxe Kuru Yağ (su defa simlisi)
-China Glaze Oje (bu marka gönderimleri hep iddialı renklerde, seyretmesi güzel ama benlik değil)
-Loccitane Sabun (Buna itirazım yok, seviyorum Loccitane ürünlerini ve de her türlü sabunu :)
-YoungBlood Toz Mineral  Fondöten (fondöten kullanmadığım için cazip gelmeyen ürünlerden)
-Liquid Gold Yüz Temizleme Jeli (markalar değişse de bu minik paketler birikti evde)
-The Lift bir uygulamalık paket (bu da öncesinde LilaKutu'da çıkanlardan)
-Bvlgari testerları (erkekler için olanı güzel kokuyor:), Eylül'ü oyalamalık parfüm stokladım epeyce..)







Demem odur ki, bir süre kutu işine ara vereceğim. Yaz geçsin bakalım, çeşitlilik değişirse (ki benimle ayı görüşü paylaşanların arttığını düşünüyorum, o yüzden ufak değişiklikler yapabilirler), 2-3 ay sonra güncelleyebilirim üyeliğimi..



6 Haziran 2012 Çarşamba

Gizli Ajans

Alper Canıgüz'ün okuduğum üçüncü kitabı (başka da kitabı yok zaten:) kıyaslama yapınca hepsi birbirinden eğlenceli ama favorim Gizli Ajans olur galiba..




Canıgüz; kahkahalarla ağlatan ve hıçkırıklarla güldüren kitapların yazarı olarak anılmak istiyor ya hakikaten amacına ulaşacak gibi..
Kendime ayırdığım bu günü absürt komedi ile şenlendirdim; Leyla İle Mecnun'un sezon finalini izleyip, Gizli Ajans okudum. Sonuçta mütemadiyen gülümsedim :)  
Ajansı yöneten kedisi, buz gibi ofisi, Çeşmesi, Kaan Sezyum'u, Dünya Savunma Örgütü, Süpermen'i, Prens Charles'ı ile dopdolu ve çok eğlenceli bir kitap..
Henüz okumayanlara kesinlikle öneririm, okuyun, okutun anlatın..:)

Bir kaç alıntıyla heveslendireyim ;

"Ajans sahibi bir kedi, hayvanlarla telepatik ilişki kuran, durmadan ağlayan yöneticiler, ortalıkta CIA ajanı gibi dolaşan müşteri temsilcileri...Ben de ne eksik  diye düşünüyorum; tabii ki psişik bir sismograf.."

"Tamay Bey, eline teslim ettiğim evraktaki yazıları otomatik bir şaryo gibi soldan sağa tarıyor, işaret ve baş parmakları ile kağıtları iki yandan soymak istercesine hızlı hızlı ovuşturuyordu. Burun deliğinin ucunda, şakacı bir deniz kızı misali bir görünüp bir kaybolan kıla eşlik eden hırıltı ise, bu kutsal tetkik ayininin aşk müziğiydi. Böyle bir adama kül yutturamazdınız. Böyle bir adamı ikna edemezdiniz. O, biz sıradan fanilerin asla akıl sır erdiremeyeceği; tamim, tüzük ve tebligatlardan muhteva bambaşka bir alemin bileği bükülmez şövalyesi, hak dağıtıcısı ve yol göstericisiydi. O, Kafka'nın kabus şatosunun insan kılığındaki tezahürüydü."

"Sabahın köründe bayat ekmek ve soğuk köfteleri sindirmeye çalışırken, Fezai Aydıntürk'ün günümüz teknolojisi için devasa denilebilecek boyutlardaki cep telefonunu kurcaladığını fark ettim. 'Hayrola? Kaptan Kirk'e mesaj mı atıyorsunuz?' 'Navigasyon yapıyorum' dedi, Fezai Bey büyük bir ciddiyetle ve nedense benim gülesim geldi.Demek orada dizlerinin üzerine çökmüş, ilk başta zannedilebileceği gibi kakasını değil navigasyonunu yapıyordu."

Alper Canıgüz kitapları tez edinile, okunula.......

Kurtlar İmparatorluğu

"Paris'te sokak sokak, cadde cadde yaşanan bir kedi-fare oyunu...İstanbul'a kadar süren ve Nemrut Dağı'nda sona eren bir kaçma-kovalamaca..Grange'e yaraşır bir kitap." Le Monde 



Kitabın arkasında yazan yorumlar genelde abartıdan ibaret olur ama bu Kurtlar İmparatorluğu için geçerli değil..Hayal kırıklığı yaratmayan, aksiyon dozuyla okuru memnun eden, Türkler etrafında geçen ve zaman zaman "biz neymişiz de haberimiz yokmuş" dedirten, İstanbul'a uzanmayı unutmayan ve finalinde tüm haşmetiyle  Nemrut Dağı olan sürükleyici bir kitap..
Haa son dönem kitapların olmazsa olmazı "hançer zarf açacağı" da var kitapta, merak etmeyin :))
Konu eskinin vatansever ülkücüsü olup, sonrasında mafyaya dönüşen bozkurtların üzerinden ilerliyor. İşin siyasi geçmişi bir kaç defa tekrarlanıyor. Olaylar "bizden" olduğu için sıkılmadan okunuyor ama başka dillerde okunduğunu düşünürsek bu siyasi hikaye boyutu sıkıcı ve hatta telaffuzu zor olabilir.
Telaffuz demişken zaten kitaptaki polisler de türkçe kelimeler geçince, heceletip, ah bu zor kelimeler diye sıkıntılarını bildiriyorlar..Sanki biz okuduğumuz fransızca kelimelere bayılıyoruz!!Grange; hikayenin geçtiği yere gidersek bir gün, her şeyi elimizle koymuş gibi bulabilelim diye tasvirler yaparken, harfin altında üstünde her bir yerinde nokta-şapka varken biz şikayet etmiyoruz di mi? Göz gezdirip sonraki kelimeye geçiyoruz:)
Türk kadınları hep balık etli olur gibi de bir intiba oluşturuyor okurda. Muhtemelen Türk kadınlarını görmeyen okurun gözünde topacık, elma yanaklı, bol yuvarlak hatlı, tek gayesi üç çocuk doğurabilmek olan, kış gelse de kömür yardımı sırasına girsek diyen (tamam bu kısmı ben eklemiş olabilirim)  hatunlar canlanacak :) 

Kurtlar İmparatorluğu yine filmlenen kitaplardan. Az biraz modifikasyonla  Nemrut sahneleri Kapadokya'da çekilmiş :) Henüz izlememekle birlikte içide Jean Reno'nun olduğu tüm filmler benim için güzel filmlerdir :) Sinema konusundaki hassas seçiciliğimi ve engin bilgi birikimimi de göz önüne serdim ya artık fotoğraflara geçebilirim ;)





Grange sever olup da henüz okumayanınız varsa hiç durmayın derim...
Zaten Grange'i sevmem diyorsanız, kitabı okuyun ki yazarı sevmemek için elinizde geçerli nedenleriniz olsun..
Hiç Grange okumadınız mı? Duymamış olayım ;)



Not: Bugün doğum günüm ...İyi ki doğdum :))Kendime hediye ettiğim kitapta sıra; Gizli Ajans ...

5 Haziran 2012 Salı

Piknik..

Haftasonu havanın ısınması ile kendimizi dağa taşa vurduk, pikniğin çekirdeğini çıkardık :)
Abimlerle birlikte Cumartesi sakin bir pikniğin ardından, Pazar da civardaki mağaraları keşfe çıktık..
Bol bol fotoğraf çektik tabii..









Jacob'ın kulübesini de bulduk :)


























Kitap Siparişim

Ve okuoku'dan sipariş ettiğim kitaplarım geldi...
Ama iki kitap eksik maalesef, tükendiği için listemden çıkarmışlar. Neyse bunları bitireyim de, diğerleri bir sonraki siparişe artık..
Bir de hediye kitap göndermişler. Aslında düşünceli bir seçim olmuş, aldığım kitap Beyaz'ın devamı olan Yeşil'i göndermişler ama ben önceden almıştım onu..Artık hediye ederim ben de Yeşil'i..

Ve Eylül'ün düzenlemesi ile fotoğraflar;





-Parfümün Dansı
-Gizli Ajans
-Bizim Büyük Çaresizliğimiz
-Kabuk Adam
-Acı Çikolata
-Travma
-Lütfen Anneme İyi Bak (Gizem'in tavsiyesi ile)
-Beyaz (Büyük Takip/Çember 3.Kitap)
-Karahindiba

Bu da bizim karahindiba :)

Bol kitaplı günler herkese...
Kitaplı kozmetikli bir çekiliş daha.
Kitapbahçesi daha ilk çekilişini tamamlamadan ikincisini düzenliyor..Ne diyelim böyle blogger dostlar başına:)
Katılmak için tıklayın...