Sayfalar

4 Eylül 2012 Salı

Leyla İle Mecnun

Evet nihayet yeni sezon başladı, Kireçburnu Mahallesine ve mahallelimize kavuştuk.
İlk bölüm dağılanları toparladılar, bir iki eksik kaldı, tabii bir de esas kız yok henüz. Bakalım neresinden sızacak hikayenin :)

                                       
 
 
Şekerpare de bir köşeden çıkacak diye bekledim ama...
 

 Herkes forma girmiş gibi (kendi çapında tabi :))

 
 
Pazartesilerin tek keyifli yanı Leyla İle Mecnun...

Körlük

Nobel Ödüllü yazar Jose Saramago'nun adından çok söz ettiren romanı Körlük...



Hangi şehirde ve hangi zamanda geçtiği belli değil olayların. Hatta kör olup mücadele edenlerin ismi bile zikredilmiyor. Körlüğü bir metafor olarak kullanan yazarın amacına uygun bir stil bu. Çevresinde olan bitenleri göremeyen bir topluluk, gücü elinde tutup halktan istediğini zorla koparan ayrıcalıklı bir kesim ve bir kadın önderliğinde ilk adımı atılan bir uyanış çabası...
Görlük nedeniyle insanlıktan uzaklaşan, içgüdülerinin sesine kulak veren bir toplum.
Gözümde canlandırdığım olayların filme aktarılması çok zor diye düşünmüştüm ama yanılmışım, bu kitabın da (kitabı kadar beğenilmeyen) bir filmi varmış. (İzleyenlerin fikrini merak ediyorum...)



Saramago'nun okuduğum ilk kitabı Kabil'den sonra okunacaklar listemin başındaydı Körlük. Yine kendine has yöntemiyle, bol bol virgül kullanarak, diyalogları bir paragraf halinde yazıp sadece büyük harfle başlatarak anlatmış olayları yazar...
"Örgütlenmek bir bakıma görmektir" diyor ve aslında tüm kitabı özetliyor..
 
"Aslında körlük biraz da bu, hiç bir umudun kalmadığı bir dünyada yaşamak"
 
"Ne mutlu ki, mutlulukların felaketi getirdiğinden pek söz edilmese de felaketlerin mutlu sonuçlar doğurmasına sık rastlanıyor, insanlık tarihi bunu kanıtlıyor, dünyamızın böyle çelişkileri var işte ve bazı çelişkiler üzerinde daha fazla duruluyor, bizi ilgilendiren durumdaysa tersine koğuşların tek bir kapısının bulunması bir mutluluk oldu."
 
"Çok geçmeden yağmur yağmaya başladı, ince bir çisenti, havada toz gibi uçuşan damlalar, ama kararlı, başlangıçta damlalar sıcak zemine ulaşamıyordu bile, ama biliyoruz ki sürekli yağan yağmur büyük fırtına getirir, bu sözü daha güzel söyemek istiyorsanız, uyaklı koşaklı bir şeyler düşünmek size düşüyor."
Yazarın kitabı ilginç kılan bir bir özelliği de okur ile karşılıklı diyalog içerisinde olması. Bu kısımlardan özellikle çok zevk aldığımı söylemeliyim..

"Günaydın deme alışkanlığı kalmamıştı artık, bu durum yalnızca, bir kör için  bu sözcüğün sözlük anlamıyla günün hiç bir zaman aydın olmaması yüzünden değil, günün o saatinin gündüz ya da gece olduğundan hiç kimsenin emin olmaması yüzündendi. Öte yandan bu insanların, şimdi söylenenlerle çelişkili olarak, iyi kötü sabaha rastlayan bir saatte hep birlikte kalkmalarının nedeni, içlerinden bazılarının daha bir kaç gün önce kör olmaları, dolayısıyla da gündüz gece, uyuma uyanma alışkanlıklarını henüz bütünüyle yitirmemiş olmalarıydı."
 
Hem yaşanacakları merak edip bir önce bitirmek istedim, hem de kitap hiç bitmesin istedim. Okuyup bitirince de kitap üzerine birileriyle konuşmak istedim. Okuduğum kitapları, söz konusu kitabı okuma ihtimali neredeyse % 1 olan eşime rahatlıkla anlatabiliyorum, hevesle kitapta salgın haline gelen bir körlük olduğunu söylediğimde, eşimin yüzünde "hadi canım olur mu öyle şey!" bakışını gördüm ve hevesim bildiğin kursağımda kaldı...
Bu durumu izlediği her bilim kurgu/fantastik filmde, oynadığı oyunda ısıtıp ısıtıp önüne getirmek üzere aklıma not ettim !!

Kitaba dönersem, okumayanlara gözü kapalı öneriyorum :)
Okunacaklar listemin üst sıralarında artık Saramago'nun Görmek kitabı var...
 
Not: Mehmet Bey'in önerdiği sıralamadan şaştım ama, sıcağı sıcağına Görmek'i okuduktan sonra listeye sadık kalmaya çalışacağım :) Ve söylediği bu cümleye de katılıyorum;
Saramago'yu tanımak, yeni bir dünyaya adım atmak demektir...