Sayfalar

31 Aralık 2014 Çarşamba

2014

Bir yıl daha biterken adet olduğu üzere bir 'özet' geçmeli :)

2014'ün en büyük hediyesi yanı başımda uyuyor şu anda. Duru, evimizin taze nefesi...
Yılın yarısından fazlasını evde geçirdim kızımla/kızlarımla, aksiyon dozu sınırlıydı, uykusu azdı, gazı boldu :)
İçinde bulunduğum hormonal durumlar nedeniyle ülke gündemini yakından takip edemesem de millet olarak pek de iç açıcı olaylara tanık olduğumuz söylenemez... Dileğim daha huzurlu günlere kavuşmak...

2014'te;

  • Hayatımın ikinci büyük mutluluğunu yaşadım,

  • Hayatımın en zor on gününü geçirdim,

  • Sezaryen sonrası  bir haftada ayaklanamam herhalde derken, üçüncü günde kızımı görmeye koşarak gittim, 'annelik gücü' denen şeyi gördüm,

  • Sabrın ve duanın gücüne tanık oldum,

  • Akrabalarımın/dostlarımın ne kadar yakınımda olduklarını fark ettim,

  • Kızımın parmağını tuttum diye sevincimden uyuyamadım :)

  • Yine/yeniden geceleri kalkıp kızımın nefesini dinledim, saydım

  • 'Dikkat loğusa var' gerilimini yedi mahalleye hissettirdim,

  • Vücudumun alabileceği sıvı hacmini bile zorladım, evdeki temizlik malzemeleri dışında her şeyi içtim :)

  • Kolik kardeşliği denen dünyanın en birleştirici  olgusuyla tanıştım :)

  • Bu vesileyle değerli insanlar tanıdım,

  • Kucağımdaki bebek katılırcasına ağlarken, sakin sakin oturabileceğimi fark ettim. Kulağa garip gelse de kolik insana neler katmıyor ki ;)

  • Anneliğin içgüdüsel bir vergi olduğunu, bir ablanın da anne şefkatiyle hareket edebildiğini gördüm/görüyorum, mutluluğum katlanıyor...

  • Hayatımın kitaptan en uzak günlerini geçirdim/geçiriyorum, okuma yazma unutmayacak kadar okuyabiliyorum,
Bakalım 2015 beraberinde neler getirecek...
Yeni yılda sağlık, huzur, barış ve mutluluk diliyorum...



Yeni yıl öpücükleri Duru'dan :)

22 Aralık 2014 Pazartesi

Altıncı Ayında Duru

Merhaba ben Duru; annemin cücüğü, böcüğü, kara möcüğü... İlk iki tanım kafiye kaygısıyla kullanılıyor olsa da 'kara möcük' nedir arkadaş? Akça pakçaya yakın bir bebe oldum ama doğduğumda alnımda ve de kulağımda bulunan tüycükler yüzünden adım 'esmer' bebeye, oradan da kara möcüğe çıktı... Ablam kartopu gibi bir bebekmiş zamanında, onun yanında süt bile esmer damgası yiyor kaçış yok...
Altıncı ayımı doldurdum ben, hatta yediyi de yarıladım :)



 Ufak bir 'altıncı ayımda ben' listesi hazırladım;
  • Doktor teyzenin de izniyle ek gıda denen garip tatlara geçiş yaptım ben, aslında bir aydır annem bana ilginç şeyler yalatıyordu da artık kaşıkla korkmadan vermeye başladı. Açılışı yoğurtla yaptım, ilk hafta hiç sevmedim o ekşimsi şeyi ama artık bayılıyorum. Ablamda da aynı şeyleri yaşamış olan annem bu konuda tecrübeli olmanın verdiği özgüvenle alıştırdı beni :)
  • Meyvelerden de elmayla başladım, suyu tatlı olduğu için suyla seyreltiyor annem, sonra da şekerini azaltmaya uğraşan o değilmiş gibi içine pekmez ekliyor!! Şu keçiboynuzu pekmezini de neye karıştıracağını şaşırdı zaten, üzüm pekmezini itiraz etmeden içiyorum ama diğeri çorap gibi kokuyor yahu (bu tanımı annemden aşırmış olabilirim ;) ).
  • Muz püresini çok seviyorum ama annem kabız olabilirim diye az az veriyor. Muhallebinin de muzlusuna bayılıyorum.
  • Bir haftadır sebzeleri de ekledik menüye; önce pirinçli kabak, sonra patatesle havuç püresi en son da irmikli balkabağı çorbası yedim. En çok balkabağını sevdim, kendi bahçemizde büyümüş olduğu için ;)
  • Annem tarhana çorbasından çok umutluydu; anneannem taze taze yapmış göndermiş, hazırlaması da çok kolaymış ama ben pek sevmedim hıh :)
  • Yavaş yavaş kahvaltıya da geçiş yaptım, yumurta sarısı ile beyaz peynir veriyor annem, tadı güzel de ağzımda su kalmıyor yerken!! Tavuklar az daha sulu yumurtlasa ;)
  • Annemin ek gıda konusundaki girişimleri devam edecekmiş; babama keçi boynuzu unu aldıracakmış (bunun adı korkutuyor beni, nasıl birşeyse artık), bir de bisküvi yapacakmış bana.
  • Azıcık da fiziksel gelişimimden bahsedeyim; artık yüzüstü dönebiliyorum ama öyle kalıyor, geri dönemiyorum; annem bana yardım edeceğine 'tosbağam' diye sevmeye başlıyor...
  • Bulduğum her şeyi kemirmeye devam ediyor, gün boyu ağzımın suyuyla önlüklerimi ıslatıyorum, koridordaki kalorifer yıkanmış önlüklerle dolu ;)
  • Mutfak balkonundan dışarıyı ve gelen geçen kedileri seyretmeyi çok seviyorum, ayrıca mutfak perdesiyle de çok güzel diş kaşınıyor :)
  • Ablamın okuldan gelişini sevinçle karşılıyorum, çok matrak bir kız bu Eylül, çok güldürüyor beni.
  • Annemin kucağındayken elimi arka tarafa geçirip ensesindeki saçları tutmayı çok seviyorum, annem de çok seviyor olmalı ki çığlık atmaya başlıyor :)
  • Gün içinde sıkılınca annem beni ablamın odasına götürüyor, çok seviyorum orayı, heryerde renkli renkli birşeyler var...Bir de ablamın kocaman bir resmi var, onu seviyoruz.
  • Annem ben doğduktan sonra dışarıda yemek yiyememekten şikayetçi, ne yapacağım belli olmuyormuş güya. Nesi belli değil, ağlayacağım tabii ki :) (Son yemek girişiminde babam benim yoğurdumu döktüğü, ben arabamda oturmadığım , ablam da ayıcığı yoğurda bulandı diye ağladığı ve de kendisi aç kaldığı için bozuldu biraz annem. Ne kadar da alıngan di mi??? Halbuki babam tıka basa doymuştu, ben büyüyünce 'baba' olayım en iyisi )
  • Geçen gün oynadığım pinpon topunun tamamını ağzıma soktum, annem yutacağım diye korktu, evet evet koca topu yutacağım sandı, garip bu anneler :))
Böyle böyle büyüyorum işte...
Yeni haberlerle dönerim, beni özleyin :)

26 Kasım 2014 Çarşamba

Bugünlerde...

Bugünlerde;
Biz Duru kızla evde vakit geçirmeye devam ediyoruz. Altıncı aya giren yavruya ek gıdaları tattırma ve yattığımız yerden yuvarlanma yegane aktivitelerimiz. Ufaktan kapımızı çalan 'diş huysuzluğu'nu da mümkün mertebe görmezden geliyoruz...



Eylül' e göre daha hareketli ve sabırsız bir bebek Duru. Ablasının uzuun gündüz uykularını mumla arıyorum, Bizim bebe yarım saat geçti mi uyanıyor. Benim günlük işlerim de otomatikman yarım saatlik partlar haline dönüştü. Evden dışarı çıkma lüksümüz de yok, hava şartları bizi sınırlıyor, kapalı-kalabalık mekanlar da listemizde olmayınca bina dışına çıkamıyoruz. Artık planlarımız gelecek olan bahara dair..



Eylül hevesle okula devam ediyor, bir de hastalıktan gözünü açabilse!! Geçen sene okula başladığında kendimi olası sık hastalıklara hazırlamışken, enfeksiyonlarla nadiren karşılaşmıştık. Bu yıl kronik öksürükle mücadele halindeyiz, kendi yöntemlerimle yol alamayınca farklı doktor/ilaç kombinasyonları deniyoruz. Kış kapıya dayanmadan kurtulsak bari (Ve ben yazımı tamamlayıncaya kadar kar geldi bile)...


 Meraklı Minik'in bu ayki konusu Kızıl Tilkiler olunca, bizim evi de tilkiler bastı...




Okulda kalem-kağıda doyamayan Eylül evde de resimlerle haşır neşir olmaya devam ediyor. Aynı hevesi dağıttıklarını toplamada da gösterebilse keşke ...
Haftasonu odanın heryeri kağıt-kalem ve envai çeşit hobi malzemesiyle kaplayan Eylül'ü son kez uyardım " On dakika içinde yerdekileri toplamazsan bulduğum herşeyi götürüp çöpe atacağım" dedim. Hemen toparlamaya başladı ve bıyık altından gülerek "Anne, yerdeki kağıt parçalarını almıyorum, nasıl olsa sen toplayıp çöpe atacakmışsın" dedi. "Olur mu canım, ben senin için kıymetli eşyaları kastetmiştim" dedim. "Zaten bu kağıt parçaları benim en kıymetli eşyalarım anne" aldığım cevaptı :)

Eylül'le Minion'lara kafayı taktık bugünlerde, onlarla yatıp onlarla kalkıyoruz ;)
Önce Minion bere, oyuncak Minion derken bu senenin doğum günü temasını da erkenden belirlemiş olduk :)


İçlerini elyafla doldurup oyuncak gününe gönderdikten sonra pek göremedim kendilerini, o yüzden son hallerinin fotoğrafı yok...

Evde olmak demek üç öğün yemek hazırlamak demek. Ben de bazen keyifle bazen de homurdanarak mutfağa giriyorum. Bu aralar Duru'dan kalan azıcık zamanda hiç yemek yapasım gelmiyor, çok güzel elma çayım var aslında, onu içip yemek yemesek??

 Bahçenin minik elmaları ve benim minik olmayan ayaklarım :) Onları görmeyin siz, kesemem şimdi fotoğrafı, Duru uyanacak...

 Hiç yemek yapmıyorum sanmayın tabi, haftaiçine uyarlanmış sebzeli/vejetaryen pizza...

 Ekmek yapmaya da devam. Gerçi karıştırma aparatını kaybedince biraz ara vermiştim ama servisten kolayca temin ettik yenisini...

Son görüntüler de Çin'den teşrif eden kuklalarımız olsun :)



Ha bir de başlayıp okuyamadığım kitabım var, onu da ekleyip okuyabileceğim günlerin gelmesini dileyeyim...


Sağlıkla kalın...

25 Kasım 2014 Salı

Kar...

Annem havanın rengine bakar 'Kar geliyor' derdi, bir çeşit 'Winter is coming' uyarısı yani :) Ertesi günü karın yağdığını görünce anneme olan saygım bir kat daha artartı, imrenirdim, nasıl anlıyor acaba diye. Zaman zaman kar veya dolu yağacağına dair kehanetlerde bulunsam da sonuç fiyaskoydu ;)

Akşam çöpü atmak için balkona çıkınca ürperdim, hava birden soğumuştu. Ama bu kez farklı bir şey daha vardı; kar kokusu. Evet evet hani Ahmet Ümit'in kitabı gibi. Komşu teyzeye de söyledim kar kokusu var diye. Sabah ev halkını uyandırma çabasıyla perdeyi açınca bembeyaz bahçeyi gördüm. Eylül'ün hiç bu kadar hızlı yataktan fırladığını görmemiştim :) Yol boyunca babasından geride kalıp kartopu pususu kurmayı planlayarak gitti :)





Evde olmanın rehaveti ile bir o pencereden bir bu pencereden karı seyrediyorum, tahminimin tutmasına da sevinemiyorum, aklımda tek düşünce var; yaşlanıyorum galiba....

(Yazmaya başladığım bir yazım vardı ama hava muhalefetine takıldı, bir başka sefere artık...)

23 Ekim 2014 Perşembe

Serenad

Serenad'ı Duru doğduğundan bu yana okuyorum, bitirmeye kıyamadığımdan değil ama bir türlü bitiremediğimden...


Duru doğum sonrası yoğun bakımda kalınca biz de apar topar annemlere gitmiştik. Hergün onu yarım saatliğine pencere arkasından görebilmek için hastanenin yolunu tutuyorduk, Duru solunum desteğinden çıkınca artık iki saat arayla kızımı kendim besleyebiliyordum. Bu da yirmidört saat yoğun bakım önünde beklemek demekti. İlk günün acemiliği ile boş boş oturmuştum, ikinci gün ise yengemin benim için aldığı kitabı, içeceklerimi stoklayıp gittim hastaneye. Bir iki sayfa okuyabilmiştim ki Duru taburcu oldu :)



Eve dönüşte epeyce ortalıkta süründü kitabım. Toparlandıktan sonra okuma fırsatı bulsam da kitaba bir türlü ısınamadım. Zülfü Livaneli dinlemekten büyük bir zevk alırken okuduğum son iki kitabı bana eziyet gibi geldi. Kardeşimin Hikayesini hiç sevememiştim, Serenadı da zar zor bitirdim, aslında ilginç olan konusuna bir türlü kendimi kaptıramadım.

Okuyup sevdiğimiz bir çocuk kitabını tavsiye edip ayrılayım...

Tübitak'ın çocuk kitapları baskı olarak çok kaliteli,
 fiyatı çok makul, aklınızda bulunsun...


13 Ekim 2014 Pazartesi

Sonbahar Günlükleri

Bebekli evlerde zaman daha hızlı akıyor, değil haftaların bir-iki günün bile geçişini bebeğiniz 'gösterebiliyor' size. Bilinçli bir kavrayışla, atılan ilk kahkaha ile,  dönenceye uzanan meraklı bir elle...


Dördüncü ayı geride bıraktık, günlük faaliyetlere daha çok dahil olan bir bebeğimiz var artık. Oyuncaklara ilgisi arttı, etrafında kalabalık insanlar olmasından hoşlanıyor ama kızımın rahatını bozmamaları kaydıyla. Oturduğumuz yemek masalarını da ilgiyle inceleyip sırasını bekliyor :)


Kurban bayramını da minimum aksiyonla geçirdik. Yukarıdaki fotoğraf Eylül'ün harçlıklarının form değiştirmiş hali ;)


Severek okuduğumuz Tübitak kitaplarından, 6+ olarak belirtilse de okuyanın ekleyeceği birkaç dip notla 4-5 yaşa hitap edebiliyor. Fotoğraftaki 4 aylık ayak okuduğumuzdan pek bir şey anlamadı tabii :)

Yollar sonbahar renklerine boyanmış, yolculuk için en sevdiğim mevsim...Haftasonu sadece bakıcı teyzemizin köyüne kadar gidebildik, daha kapsamlısı seneye sonbahara inşallah.




 Köyde bizi karşılayan bir odun sobası ve kuzinesinde mis gibi patatesler, camdan yansıyan fotoğrafçımız Eylül :) Dönüşte bagajımızda kışlık patates, soğan, mısır ve buğdaylar vardı, köy tavuklarını da temizlenip daha sonra peşimizden gelmeleri için ikna ettik...


Bahçede pek sebze kalmadı, birkaç kök havuç ve daldaki elmalarla idare ediyoruz.


 Eylül'ün kurabiyeleri, sağ alttaki bir kelebek ;)


Ve evde elmalı kurabiye pişiyorsa mevsim kışa dönmüş demektir...

Huzurlu, sağlıklı ve bereketli bir sonbahar diliyorum...

3 Ekim 2014 Cuma

Buralardayız...

Buralardayız biz, uzaklaşmadık hiç...
Evdeyiz; kışa, okula, büyüme işine alışmaya çalışıyor, hala ve hala kolikle mücadele ediyoruz!!
Blogları ihmal etmeden okusam da kendi bloğuma dönüş yapabilecek zamanım ve okunmuş kitabım yok bu günlerde...



Hastalıktan yeni çıkmış iki yavrumuzla biz bu bayramda buralardayız...

Herkese huzurlu bir Kurban Bayramı diliyorum.
Duru uyanmadan bir bardak çay içeyim sonra kolları sıvayıp temizlik yapacağım :)

19 Eylül 2014 Cuma

Duru'yla Biten Üçüncü Ayımız...

Geçen hafta itibariyle Duru üçüncü ayını bitirdi...Hani yenidoğanlar için milat sayılan, annelerin bin bir beklentiyle yolunu gözlediği, pencereden elinde sihirli değneği ile bir peri beklediğimiz üçüncü ayı bitirdik, dörde girdik...
Duru, dördüncü aya girişini plaj çıkışında bir saat ağlayarak, biz de onu battaniye içinde (iki ekip halinde) kesintisiz sallayarak kutladık :) Kolik henüz evimizi terk etmediği gibi Duru'ya 'battaniye keyfi' diye de bir şey öğretti. Üç ay+bir hafta itiberiyle Duru oyuncaklarını tutmaya, ağzına götürmeye, bol bol gülmeye, sesler çıkarmaya, 'beni kucağınıza alın' manasında göbeğini kaldırmaya başladı :)



Yazın sonuna sıkıştırdığımız 'tatilimsi'miz de bitti geçen hafta. Bu sene benim için deniz; uzaktan hülyalı gözlerle izlenen bir mavilikti :) Duru de kendisini dalgayla dürten denizi sevmedi ;) Eylül ise denizden en çok keyif alanımızdı ki amacımız da buydu di mi?




Antalya'da klimasız uyuyamazken eve dönüşte arabadan titreyerek indik, İç Anadolu'ya kış gelmiş a dostlar!! Ama haksızlık da etmemek lazım, terlemeden uyuyabilmek de bir nimetmiş :)



Eylül ayı aynı zamanda kış hazırlıkları demek, mutfakta büyük zevk alarak yaptığım işlerdir bunlar; domates konservesi, salça, menemenlik domates, çeşitli kompostolar, dondurulan yeşil fasülye, bamya, biber, barbunya.. kilerde yerlerini aldılar. Tarhana ve pulbiberimiz de annemin elinden hazırlandı, gidip almamızı bekliyor :) Kayınvalidemlerden aldığım tarifle önümüzdeki aylarda da zeytin kurmayı deneyeceğim, bakalım becerebilecek miyim.



Eylül'ün okula dönüşüyle evde yeni bir dönem başlıyor, tüm çocuklarımıza sağlıklı ve başarılı bir eğitim yılı; ailelere kolaylıklar diliyorum...


18 Eylül 2014 Perşembe

Çoluk Çocuk

Çoluk Çocuk-Pati Smith (Domingo Yayınevi)




Çoluk Çocuk; vefanın, aşkın, dostluğun, sanatın kitabı. Patti Smith'in sevgilisi Robert'in ölümü üzerine yazmaya söz verdiği anılarla dolu kitabı.


Kitap uzun zaman önce girmişti  okunacaklar listeme, aldıktan sonra da epeyce bekledi kitaplığımda. Kitabın gerçek yaşam öyküsünden bahsettiğini bilmeden, dahası Patti Smith'i tanımadan başladım okumaya. 60'lar ve 70'lerin Amerika'sında 'sanatçı' olmaya /kalmaya çalışan insanların içinde buldum bir anda kendimi. Patti'nin hayata tutunma, bir şeyler üretme çabası, Robert'in kendini keşfedişi...Bana en ilginç gelen kısımlar Chelsea Otel'de geçen zamandı, elindeki sanat eseri karşılığında otelde konaklayan onlarca sanatçı, bir itibar göstergesi olan yuvarlak masa geceleri...
Sanatçı olunur mu, doğulur mu kafam da karıştı aslında, bir yerlere ısrarla tutunmadan, sefalet çekmeden 'sanat'ına sahip çıkamıyorsun demek ki...



Kitapta yer alan fotoğraflar ise işe bir belgesel havası katmış, yaşananları daha net görmemizi sağlamış.



Kitabı Duru uyuduğu saatlerde okuyabildim ve oldukça uzun bir süreçte tamamlayabildim. Tek solukta okusam belki kopukluklar yaşamazdım ama kitaba döndüğümde hikayeye adapte olamadığım zamanlar oldu. Kitabın benim için yorucu olan kısmı ise bolce isme yer vermiş olmasıydı, zaman zaman kim kimdi karıştırdım.


Kitap 2010 yılında National Book Award'u almış, pek çoğuna göre 2010'un en iyilerinden. Ben Çoluk Çocuk'u bir baş yapıt olarak nitelendiremeyeceğim, özellikle Patti Smith hayranı ve yaptığı müzikten zevk alanlar için daha akıcı olacağı kesin.


Patti Smith Gezi olaylarında da desteğini göstermiş, memlekette suya sabuna dokunmaktan korkanlara örnek olsun...

5 Eylül 2014 Cuma

İki Çocuklu Hayat (İç Döküş)

Üç aydır evde 'iki çocukla' günlerimiz geçiyor, bir şekilde yuvarlanıp gidiyoruz. Arada karışan çığlıkları, birine 'sus' diğerine 'uyu' telkinlerini zorluk sanıyordum. Meğer iki çocuğun zorluğu evden uzaklaştığında hatta evden çıkmaya karar verdiğinde başlarmış! Bugün Duru'nun çığlıkları eşimle bende de düşünce balonları zirve yaptı; napacaktık biz bu tatil işini???
Her sene erkenden planlarız (satın alırız) biz tatilimizi,  günü gelince de gider yayılırız gül gibi :) Bu sene de Duru doğmadan iki alternatif üzerinden tatili belirlemiştik;
1-Duru ablası gibi halim selim bir bebiş olur, nereye istersek götürür, gül gibi tatilimizi yaparız. Zaten eylül ayında da sıcaklar nispeten azalmış, Duru büyümüş olur...Alalım tatilimizi bir köşede dursun, ortada kalmayalım.
2-Duru huysuz bir bebiş olur, ben gelmem derse de iptal ederiz tatilimizi...

Son bir aydır hep 'bu çocukla tatile gidilir mi?' diye bakıyorum Duru'nun yüzüne, sağ yanımdan gelen cevap 'daha büyüyecek annesi' derken, sol yanımdan da 'otel köşelerinde rezil olacaksınız' sesleri yükseliyordu. Ben de erkenden stres yapmaya başlamıştım. Ve iki çocuk annesi olmanın zorlukları başlıyordu; ya Duru'nun huysuzluklarını sırtlanacak Eylül'e aylardır hayal ettiği tatili sunmaya çalışacaktık ya da Duru'nun düzenini bozmamak için Eylül'ün hevesini kıracaktık...Çocukları paylaşıp, Eylül'le babasını havuza/denize gönderip Duru'yla odada kalmaya da razıyım ama ağlama krizleri başladı mı susturmak için battaniyenin diğer ucundan tutacak birisi lazım...Sonuçta dolu-boş arası dengeyi kuramadım :(

Ne yapacağımızı bilemesek de ne yapamayacağımızı aklımız kesti ve otel rezervasyonunu iptal ettirdik. Sanırım Antalya'ya babanne evine gidip Eylül'ü denize Duru'yu da bebek havuzuna talim ettireceğiz. Ben? Benim zaten tatil beklentim yok, ağlamadan döneyim yeter...

13 Ağustos 2014 Çarşamba

Kıyamet Gemisi

Kıyamet Gemisi geçen sene Rampalı Çarşı'dan aldığım ikinci el kitaplardan, ancak sırası geldi...
Clive Cussler ilk kez okuduğum yazarlardan (çok sayıda kitabı varmış), kitapcı çocuğun tavsiyesiyle almıştım.

Kitabın hızlı bir temposu var, Duru'nun uyuduğu saatleri hatta dakikaları bile kitaba ayırdım diyebilirim. Bu aralar ev sıcak olunca kızlarla balkonda vakit geçiriyoruz , Duru da salıncakta uyumayı sevince anne-kız sallanıyoruz bolca, bana da okuyacak zaman dilimi çıkıyor :)



Kitap Amerikan casuslarının son teknolojiyle donatılmış gemisi Oregon ve sınırsız yetenekleri (!) ile giriştiği bir operasyonu konu alıyor. Konunun akıcılığı okuru kitaba bağlıyor ama casusların herbirinin MacGyver'e dönüşüp her sorunu kolayca çözebiliyor olması zaman zaman sıkıcı olabiliyor.

Detaylara takılmadığınız zaman ideal bir tatil/yolculuk kitabı olabilir.

Yeni kitap yazıları ile dönebilmek dileğiyle...

6 Ağustos 2014 Çarşamba

Beş Parasızdım ve Katilimi Arıyordum

Upuzun bir aradan sonra kitap yazısıyla dönebildim, en son 17 Nisan'da kitaplardan bahsetmişim, zaten doğum iznine ayrılınca da okumak bir hayal oldu.
Ara ara elimde sürünen kitaplar olsa da doğru düzgün okuyup bitirebildiğim ilk kitap Beş Parasızdım Ve Katilimi Arıyordum oldu.



Kitabı ismi ilginç geldiği için seçmiştim, yayınevi KırmızıKedi olunca gönül rahatlığı ile atmıştım sepete. Gelin görün ki kitap tam bir hayal kırıklığı oldu benim için. 'Yeni başlayanlar için polisiye' ayarında, kalbinizi yormamak için sıfıra yakın aksiyon-gerilim içeren, pat diye nihayete eren bir kitap. Ayrıca kitap bir devam kitabıymış, tembellik edip kitabı fazla araştırmayınca fark edememişim, hoş konu itibariyle de öyle bir eksiklik fark etmedim ama. İlk kitabın ismi Beş Parasızdım ve Kadın Çok Güzeldi imiş, yazarın anlatımını beğenmesem de dikkat çekici kitap isimlerine sahip olduğu bir gerçek. Neyse pek bir kaybım yok gibi çünkü ilk kitabı okumuş olsaydım da ikinciyi alma gafletinde bulunmazdım herhalde, bu durumda iki kitabın fiyatını karşılaştırınca 2-3 TL kardayım :) Eee artık resmi olarak 'evhanımı' olmama sayılı gün kaldı (Ücretsiz iznim başlayacak) azcık da ekonomi yapayım di mi ? :))



Kitabın tek güzel yanı KırmızıKedi'ye özgü renkli kapak ve iç kapak, okurken insanın içi açılıyor...

Artık uykusuzluğa yavaş yavaş adapte olunca kitaplara da alıcı gözle bakar oldum, yeni kitap yazılarıyla dönebilmek dileğiyle...

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Uçup Giden Kırkımız

Duru yirmi günlük olsa, bir ay geçmez ki, hele kırkı bir çıksın derken ikinci ayı ortaladık çok şükür...
Kırkıncı güne dair pek çok gelenek var ama biz hepsini es geçip bu günün şerefine evimizi temizlettik :) Komşulara birinci ayda çıkmış, yumurtamızı alıp una bulanmıştık zaten... Kırk uçurma işini de kırk birinci güne bıraktık, göl kenarında sakin bir yürüyüş yaptık. Ramazan sayesinde bu sakinliği yakalayabildik yoksa iğne atsan yere düşmezdi.

Eylül'ün hevesle beklediği şeylerden birisi de kardeşinin arabasını sürmekti...

Havaların ısınmasıyla bahçemiz de hızla büyümekte.

 Havuçlar yavaş yavaş yüzlerini gösteriyorlar.

 Salatalıklar çıtır çıtır, çileklerimiz miktar olarak tadımlık olsa da Eylül'e yetiyor.

Domatesler ise orman olma yolunda ilerliyor, arasına nasıl girip toplayacağız bilemiyorum...

Biz günleri sayarak Duru'yu büyütürken dünyada büyük bir insanlık ayıbı yaşanmakta. Onca masum insan üstelik içerisinde bulunduğumuz mübarek günlerde bombalara hedef olurken, diğer ülkelerin işlerine burnunu sokmaya bayılan ülkeler bunu bombalayan ülkenin hakkı (!!!) olarak görüyor, Müslüman ülkelerse görmezlikten geliyor...Bu vahşetin durdurulması; dini, rengi ne olursa olsun masum insanların, çocukların ölmediği bir dünya dileğim....