Sayfalar

19 Aralık 2015 Cumartesi

Kağıt Ev

Kağıt Ev, kitaplar üzerine yazılmış derin bir hikaye...
Üzerinde çimento parçaları olan bir kitap sizi nereye götürebilir merak ediyorsanız Kağıt Ev'e beklerim.
 
 
 
Kitaptan;
 
"Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana. Oysa orada kalmaya devam ettikleri sürece onları birbirlerine yamadığımızı zannederiz. Üstlerinde gün, ay ve yıl yazan sayısız kitap gördüm ben; gizli bir takvimi oluşturur her biri. Başkaları ise ödünç vermeden önce adlarını yazarlar ilk sayfaya, teslim edecekleri kişiyi defterlerine kaydedip bir de tarih atarlar yanına.  Tıpkı kütüphanedekiler gibi damgalı kitaplar gördüm, yahut içlerine sahiplerinin kartları yerleştirilmiş olanlar. Kimse bir kitap kaybetmek istemez. Bir daha okumayacak olsa da başlığında eski, belki de kaybolmuş bir duyguyu taşıyan bir kitabı kaybetmektense bir yüzük, saat veya şemsiye kaybetmeyi yeğleriz.."
 
"Biz okurlar, sadece eğlenme amaçlı olsa bile, arkadaşlarımızın kütüphanesini gözleriz. Bazen sahip olmadığımız ama okumak istediğimiz bir kitabı bulmak için yaparız bunu, bazense karşımızdaki hayvanın ne ile beslendiğini öğrenmek için. Bir meslektaşımızla salonda otururken odadan şöyle bir çıkar ve döndüğümüzde onu kitaplarımızı koklarken buluruz."
 
"Kitapların, hayata dair birer fikri olmak yerine düzenli bir rafın parçası haline gelerek toz fırçasını gıdıklayışından, tozları yutan süpürgeden, uyumaktan ve sayfalarını belirleyen doğal şiddet ya da gücü hiçbir zaman ortaya sermeyen bir gururla ara sıra başvurulmaktan başka bir şey bilmeyişlerini gülünç bir şekilde kınadık beraber."
 
"Yağmurun altındaki bu kitap ne Bluma'yı şaşırtabildi ne de bir fayda sağladı ona; fazlasıyla geç gelmişti zira fakat bir adam zalimce , huzursuzca ve katiyetle gölge hattının ötesine geçti."
 
Ve kitap için teşekkürler Esra :)

18 Aralık 2015 Cuma

Kırk Kırık Küp

 
Nermin Bezmen'in bir iki kitabını okumuştum yıllar önce. Çok da cazip gelmemişti açıkçası.
Bu kitabı ise ne zaman ve nereden aldığımı hatırlamıyorum :) Numarası, kitap cebi vs olmadığına göre kütüphaneden çalmamışım, ikinci el olduğuna göre muhtemelen Rampalı Çarşı'dan almışımdır...
 
Kitap kısa kısa hikayelerden oluşuyor (kırk tane mi dikkat etmedim ). Yolda, öğle arasında, kısa zaman dilimlerinde okumak için ideal. Genelde kadın odaklı hikayeler. Bazılarını çok beğendim, vurguladıkları noktalar daha çok kadınların toplum içerisindeki yerine dairdi. Bazıları ise apar topar bitirilmiş, olaylar havada kalmış gibiydi. Sonlara doğru kitaptan sıkılmaya başladım...
 
Yazar önsözde kapak tasarımını çok beğendiğini dile getirmiş ama ben pek sevmedim...
 
Kitabı almanızı tavsiye edemem ama kütüphanede, eşte, dostta denk gelirseniz okuyabilirsiniz.

17 Aralık 2015 Perşembe

Güne Nasıl Başlarım

Sevgili Sinem in sorusu, güne nasıl başlarım;
 
Her sabah alarmın sesimi duyduğumda 'ne çabuk!!!' derim. Yatakta hülyalı hülyalı gerinmek isterim ama yan tarafımda uyuyan Duru uyanmadan alarmı kapamam gerektiğinden yataktan fırlayarak alarmı kapatırım. Bu kadının kolu komodine yetişemiyor mu acep niye kalkıyor diye düşünenler için; Duru'nun yatağından komodine yer kalmadı :)
Gözlerim yarı açık yarı kapalı çay için düğmeye basar, banyoya yollanırım. Bu arada yolda karşıma çıkanları korkutabilecek kadar suratsız ve karışık olurum :)



Kahvaltı masasını hazırladıktan sonra  sıra ahaliyi uyandırmaya gelir. Efendim bir adet uyanmakta direnen eşim, bir tane de aynı özelliklere sahip kızım var. İkisi arasında mekik dokur, bu arada Duru'nun uyanmaması için çabalarım. Yaklaşık on dakika sonunda eşim ve Eylül hala yatakta, Duru ayaktadır!!!
Duru'nun kahvaltısını hazırlar onu masasına oturtur, Eylül'ün beslenmesini hazırlar, suyunu doldurur, Eylül'ü masaya çağırır, eşimden umudu keser, kahvaltıya otururum. Çay almayı unuttuğumu fark eder tekrar kalkarım :)
Saat sekize doğru Eylül'ü servise, evi ve Duru'yu bakıcı teyzemize bırakarak, çayımın yarısını bile içemeden koşar adım dışarı çıkarım. Ve eşimin çıkmasını beklerim...Evet ben beklerim....:)
 
Sabahları sevgi pıtırcığı gibi uyanabilen insanlardan olamadım hiç, yaklaşanı yakanlardan da sayılmam (öyle olsaydı evdekilerin hali duman olurdu). Beni bekleyen koşturmaca yüzünden ruh halime pek ilgi gösteremiyorum sanırım :)
 
Sahi siz nasıl uyanırsınız?
 
 

16 Aralık 2015 Çarşamba

Eskiden/Şimdi

Haydi buyurun eskiden-şimdi karşılaştırmasına;

-Eskiden ben çocuklarla hiç geçinemezdim. Gördüğüm çocuklarla arama en az iki metre mesafe koyardım.. Sonra hala oldum azıcık değiştim, sonra anne oldum epeyce değiştim, sonra ikinci kez anne oldum ve evet oldum. Artık gördüğüm her çocuğun kendisini/fotoğrafını/düşüncesini koşulsuz sever oldum :)
-Eskiden çok okurdum, okumayı uyumaya/yemek yemeye değişmezdim. Elektrik kesildiğinde bile bir mum yakar (o zaman fakirmişim demek, öyle afilli led lambalarım falan yokmuş) okumaya devam ederdim. Şimdi çocuklar uyusa da sıra benim uykuma gelse diye düşünüyorum :) Ha yine okuyabiliyorum ama sınırlı süre...
-Eskiden hiç düşünmeden cevap verirdim, gözü kapalı her tartışmaya dalardım. Şimdi zaman zaman içimden konuşabilmeyi öğrendim. Karşımdaki tartışmaya değmeyecek/bir iki cümleden öteye geçemeyecek birisi ise söyleyeceklerimi aklımdan geçirip konuşmuşum gibi rahatlayabiliyorum. Tartışmanın da bir heyecanı olmalı arkadaş :)
-Eskiden kendime yetecek kadar yemek yapar, çoğunlukla iş tencere boyutuna gelmeden karnımı doyurmuş olurdum; şimdi iki öğün yetecek hatta mümkünse ertesi güne kalacak çorba, yanına yemek, canı tatlı isteyen bebeye kek/puding, beslenme için poğaça, yoğurt yapıyorum.
-Eskiden annemin saatlerce uğraşıp salça yapmasına kızardım, neden hazırını almıyor ki derdim; şimdi kendim salça, domates konservesi, kahvaltılık sos, meyve kompostoları hazırlıyorum, 'aa hazır salçanın tadı yok ki canım' diyorum.
-Eskiden pazar denildiğinde burnuma gazete, kitap, kahve kokusu gelirdi; şimdi pazar gününü düşününce burnuma deterjan, şampuan, ütülenmiş kıyafet, yemek kokusu geliyor.
-Eskiden taze incir ve Trabzon hurmasını hiç yemezdim şimdi incirin yolunu gözler, hurmayı kaşıklar oldum. Şimdilerde bir şey için 'yemem' dediğimde eşim manidar manidar bakıyor :)
-Eskiden yaz insanıydım şimdi baharlar bana çok cazip geliyor.
-Eskiden kolyeciydim şimdilerde küpelere takmış durumdayım.
-Eskiden kendi takılarımı kendim yapardım şimdi kasa yanlarına park etmiş takı standları sağ olsun...
  Yazarken düşündüm de aslında eserekli ikizler olmama rağmen 'hala' ile başlayan cümlelerim de az değil;
-Eskiden karıncadan korkardım, hala çok korkarım...
-Eskiden gök gürültüsünden korkardım, hala korkarım.
-Eskiden suratsızdım, genelde çatık kaşlı gezerdim; hala insanlar benimle iletişime geçerken bi dururlar :)
-Eskiden çaysız yapamazdım hala çay olmazsa olmazım.
-Eskiden gündüzleri uyuyamazdım hala (çok hasta değilsem) uyuyamam.
-Eskiden her bulduğu fırsatta uyuyan insanlara kızardım hala kızarım (ilahi cezam; 7/24 uyuyabilen bir eş, bir türlü uykuya dalamayan iki bebe...Teşekkürler ..:) )
 
Fikir için teşekkür ederim Esra , zevkle yazdım :)
 
Ve bir eskiden/şimdi fotoğrafı ile kaçıyorum;
 
 

15 Aralık 2015 Salı

Çıkış Yok

Bu bir 'ben ettim siz etmeyin, ben okudum siz okumayın' yazısıdır...

Kütüphaneden aldığım ve polisiye/gerilim vaat eden kitabım Çıkış Yok. Bir kere kitap gerilim konusunda çok başarılı; kitaba başlar başlamaz gözünüze batan yazım yanlışları, arada isim değiştiren (kötü)esas adam, insanı kızıl saçtan soğutan esas kız, saf mı bu çocuk dedirten (iyi) esas oğlan ve saçma sapan hikayesi sayesinde geriim geriim geriliyorsunuz!!!

 
 
Ola ki kitaptan ve kötü adamdan sıkıldıysanız diye kitap görülmemiş bir değişikliğe girişiyor ve Mustafa'yı üç-dört sayfa boyunca Hüseyin'e dönüştürüyor...

 
Olur da kitabı okurken aklınız başka yere kayar; esas kızın kızıl saçlı, mavi gözlü ve çok güzel olduğunu unutursanız diye bu ifadeleri iki-üç sayfada bir hatırlatıyor size.
 
Bu polisiye(!!!) hikayeyi -ki işin içinde iki kere adı geçen Emniyet Müdürü dışında hiç polise rastlamadığımız hikayeyi- bitirmeden bırakmadım, inat ettim, okudum, aferin bana!!!
Aynı hatayı şu kitabı okuyarak da yapmıştım. Umarım akıllanmışımdır...