Sayfalar

26 Ekim 2013 Cumartesi

Gördüğüne Asla İnanma

Gördüğüne Asla İnanma-Mario Mazzanti


Okuduğum ikinci Mazzanti kitabı, yine ters köşesi bol, kovalamacası hiç bitmeyen, Gerritsen'i aratmayacak kadar da kanlı bir kitap. Aksiyon dozunu Şah Mat'tan daha heyecanlı buldum ve rahat bir nefes alabilmek için son sayfalara kadar beklemek zorunda kaldım.
Polisiye severleri memnun edebilecek bir kitap, yazar tıp doktoru olması da olayların psikolojik boyutunu da tüm detayıyla anlamamıza yardımcı oluyor.
 
Evde bekleyen onca okunmamış kitabım varken en son satın aldığım kitabı okuyarak son günlerde kaybettiğim okuma hızıma kazanmayı umut etmiştim, netekim kazandım :)
Bol kitaplı günler dilerim...

25 Ekim 2013 Cuma

Görmek-Jose Saramago

Uzun bir aradan sonra kitap yazısı ile dönebildim. Okuma konusunda durağan haftalar geçirdim, işin ilginci okuduğum kitap da en sevdiğim yazarlardan birisinin hevesle aldığım kitabıydı....
 
 
 
Görmek, Körlük'ün devamı niteliğinde, direkt olarak ilk kitabın kaldığı yerden devam etmese de olayla birbirine bağlı. Adı bilinmeyen bir ülkenin başkentinde geçiyor hikaye, yapılan seçim sonucunda oyların % 83'ü boş çıkıyor, hükümet olağanüstü hal ilan ediyor. Olayların yıllar önce yaşanan körlük salgını ile bağlantılı olduğundan şüpheleniliyor ve 'suçlular' aranmaya başlanıyor...
(Spoiler endişeniz olmasın, kitabın arka kapağında yer alan bilgilerden daha fazla detay vermedim.)
 
Saramago'nun anlatımı ve yaptığı siyasi çıkarımlar günümüz demokrasilerine de ışık tutuyor. Yaşananlar ilk etapta ütopik gibi gelse de, zamanla bizdeki işleyişle de çok farklı değil diyebiliyorsun.
'Yöneten' kendi aleyhinde yapılanları bile elindeki imkanlarla lehine yapılmış gibi (!) gösterebiliyor, bu durum son bir yılda ülkemizde yaşanan iniş-çıkışlara çok uzak değil.
 Bence yazar başarılı taşlamasıyla farkındalık yaratıyor.
 
Diğer kitaplarında olduğu gibi Görmek'te de insanı soluksuz bırakan bir yazılım var; paragraf yok, diyaloglar arasında geçişler dikkat istiyor. Kitaba ara vermeyi düşündükten sonra mecburen 3-5 sayfa daha okuyorsunuz, bulduğunuz ilk noktada (sayfa ortalarında değilse) ara verebilirsiniz :)
 Okuduğum ilk Saramago kitabında bu düzen beni yormuştu açıkçası ama zamanla aşinalık kazandım, en önemlisi Saramago kitaplarını öyle her ortamda okuyamayacağımı anladım :) 
 
Jose Saramago hemen her fırsatta okunmasını tavsiye ettiğim yazarlardan, okuru hayran bırakan bir hayal gücüne sahip. Yazar Ayları (Ekim) 'de de Saramago seçildiği için bir çok blogda kitaplarına denk gelmek güzeldi. Pinuccia 'nın etkinliğine katılamasam da tesadüfen diğer katılımcılarla aynı yazarı okumuş oldum :)
 
Kitaplığımda okunmayı bekleyen birkaç Saramago kitabı daha var ama üst üste okumamayı tercih ediyorum :)
Yazarla henüz tanışmayanlara da Körlük veya Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş'la başlamalarını öneririm...

21 Ekim 2013 Pazartesi

Bayram...

Kurban Bayramı ve bahanesiyle yaptığımız dokuz günlük tatili bitirdik, dilerim seneye tekrar yaşarız...
 
Tatilin ilk günlerinde evdeydik ve kendimi (hiç gelmeyecek olan) misafirlerime hazırlık yapmaya adadım. Çok saçma di mi? Bence de... Komşum hazırlıklara girişince ben de evde boş boş durmayayım diye (evet ben özel bir bayram temizliği de yapmadım) yardıma gittim. Bir gün boyunca ona zeytinyağlı yaprak sardık, hızımızı alamadık ertesi gün de bana sardık, tabi ben tencereyi sırtlanıp annemlere götürdüm. Hayır o değil de iki koccaman tencere yaprak saran ben bir tane bile yiyemedim ya :((
 
 
 
Komşularım ev baklavası yaptırdı, ben durur muyum ben de yaptırdım, ee bayramda evde değilim, paketleyip gittiğim yere götürdüm. Haa hızımı alamayıp su böreği de yaptırdım, azıcığını kahvaltıda yedik kalanı buzluğa...
Sürü psikolojisiyle yaptığım hazırlıklarla üç günü bitirip bayrama ulaştık. Sonrası tam bir koşturmacaydı... Eşimin kurban kesimine gidişi, üç saatliğine Konya'ya gidiş, sonra gece boyu kesmeyen bıçaklarla kurbanı kurban olduğuna pişman edişimiz...Evet biz ilk kez annemlerden ayrı kurban kestik ve anladım ki bizim etleri babam çaktırmadan sinirlerinden ayırıyormuş, kardeşim doğruyormuş, annem paketliyormuş.....
 
Dokuz günün cazibesine kapılıp Antalya'ya gitmeye karar verdik. İkinci gün yollara düştük.
 

 Kaptan pilotumuz Eylül, co-pilot da Winnie :)

 
 Farklı bir güzergahtan gitmeye karar verdik, sonbahar manzarası güzel olur deyip fotoğraf makinamızı da sırtlandık...
 Yol da yenilenmiş, mutlu mesut yola devam ediyorduk taa ki lastiğimiz patlayana kadar.

Eşime "güçlü, kocaman bir baba " olduğunu hatırlatıp anne-kız kenara geçtik ;)

O tekeri değiştirirken biz de Eylül'le etrafı keşfettik, kozalak topladık..


 Stepne ile yola devam ettik, mecburen yavaşlayarak. Bayram nedeniyle lastikçiler kapalıydı.

 Yemek molasından sonra lastikçi aramaya devam...


Ve yolu yarılamıştık ki açık bir lastikçi bulabildik.Arık normal hızımızda seyredebilirdik.

 Antalya'ya vardığımızda kalın kıyafetlerden hızla kurtulduk, boşuna uzun kollu getirmişiz dedik. Gece yağmurun "sen öyle san" diyen sesiyle uyandık. Öğleye kadar devam eden yağışla heryer göle döndü...
 Yağmura inat dışarı çıksak da kapanan alt geçitler, su dolu yollar nedeniyle eve döndük.

 Öğleden sonra yollardaki sular azalsa da hava hala ürkütücüydü...

Bayramın üçüncü günü nihayet güneşi gördük :)


 Eylül'le klasik pozlar verip dolaşmaya çıktık.



 Ailemizin yeni üyesi Kıvırcık, kendisini bulabilmek için 4-5 tane oyuncakçı dolaştık.

 Ve dönüş...
Babannenin verdiği haşlanmış mısırlar Eylül tarafından iştahla lüpletildi :) Tabi tek tek ayıklamak yemesi kadar zevkli değildi ;)
Yolda  ilk kez  Pinokyo, 4906832. kez de Şirinler 2, izlendi...

Yorun argın evimize dönsek de koşturmaca bitmedi. Yarım yamalak yerleşip tekrar Konya yollarına düştük. Ziyaret sebebimiz kuzenimin düğünü...
Gelin alma ve nikah faslında bulunup sonrasında firar ettim, zira en sevemediğim kutlama düğündür. Onun yerine minik yeğenimle vakit geçirdim, miss :)
 
Sabah herkes kürkçü dükkanlarına yollandı, daha akşama kardeşimin evini yerleştireceğiz, artık Allah kolaylık vere...
 
Dinlenme hayallerimi 29 Ekim'e bırakırken, huzurlu bir hafta diliyorum...