Sayfalar

21 Ağustos 2015 Cuma

Bir Artı Bir


Okuduğum ilk Jojo Moyes kitabı Bir Artı Bir.
 
Jojo Moyes hakkında çok fikir sahibi olmasam da paylaşılan fotoğraflardan bol bol aşinalık kazanmıştım. Daha öncesinde yazarın farklı bir kitabını da almıştım ama okumaya Bir Artı Bir'den başladım. Beklentim akıcı, okuru yormayan ve belki biraz fazla pembe/romantik bir hikayeydi.
Kitaba başlayınca hızla hikayenin içinde buldum kendimi, aynı hızla da bitirdim. Düşündüğüm kadar toz pembe olmayışına sevindim, kitaptaki karakterler de yeterince renkliydi.
Diğer Moyes kitaplarını okursam fikrim/değerlendirmem değişir mi bilemem ama Bir Artı Bir güzeldi, özellikle yolculuklar için ideal (bolca yolculuk içeriyor zaten, okurun empati yeteneğini de geliştirir :) )
 
Kitabı okuyacaklara önerim ilk 8-10 sayfada kim kimdi, o adam topu kime/niye fırlattı diye anlamaya çalışmayın zaten sonrasında hatırlamanız gerekmeyecek :)

20 Ağustos 2015 Perşembe

İşe Dönüş...

Şaka maka tam on beş aydır evdeydim. İzne ayrılırken sürekli annesini tekmeleyen bir bebem vardı, işe dönüş zamanı geldi ve  'anne mama' diyen bir tombalağım var.
Çocuğunu/çocuklarını bırakıp işe dönmek garip bir ikilem; bir yandan çocuğunla kurduğun sarmalın dışına çıkmak istemiyor, vicdan azabı duyuyor, çocuğunu kime/nereye bırakmış olursan ol endişe ediyor, seni bekleyen yeni koşturmaca ve düzensizlikten korkuyorsun, bir yandan da dışarıda akan hayata ucundan kıyısından tutunup daha dik yürüyorsun.
Evde kendine zaman ayıramayan annenin işe başlayınca kendine ait zamanının olması (en azından benim için) kulağa garip gelse de; düzenli saç taramak, kıyafetine çeki düzen vermek, topuklu ayakkabıları dolabın derinlerinden gün yüzüne çıkarmak anneye bir nebze de olsa iyi geliyor.
Mesela ilk günler misafir sayılırım, zaten henüz bilgisayarım da yok diyerek biraz kitap terapisi yaptım. Bir iki günde kitap bitirebilmenin tadını hatırladım :)
 
 
 
Peki ben işe başlarken kader boş mu durdu, hayır bol bol ağ ördü ;)
Pazartesi öğle arasının sürprizi (evet bizim öğle arasında evde olabilme lüksümüz var, ilçe nimeti diyelim) Eylül'ün ateşlenmiş olmasıydı. Zaten hasta olan kuzeniyle vakit geçirmiş olduğundan kulağımız sesteydi ama işe başlamamla bu kadar senkronize olabileceğini düşünmemiştim!!!
İlk günü minimum izinle geçirebilmek için aile hekimini tercih ettik. İki gün kullandığımız ilaçlara rağmen özellikle ateşle baş edemeyince çarşamba günü günübirlik hastaneye yatış göründü...
 
 
 
 
Eylül'ü nispeten stabil hale getirip eve döndüğümüzde Duru uyumuştu. Tüm gün neşeli görünmüş ama uykusunda her sağa-sola dönüşünde 'anne?' diyerek varlığımdan emin olmak istedi, sabah beni gördüğünde çok mutluydu :)
 
İşyerinde çekmecemi her açışımda 'şunu da getirmeliyim' diyor, bir kısmını liste yapıyorum ama listeyi eve götürmeyi unuttuğum gibi evde de hiiç birşey hatırlamıyorum. Allahtan 'bebesi hasta anne' psikolojisiyle kendimi enerjik hissediyorum da ev az biraz eski düzenine yakın seyrediyor.
 
İşyerinde eksiklerimi tamamlamam, mevzuat incelemem, bakıcı teyzemiz için bir beslenme çizelgesi hazırlamam, Eylül'ün yeme problemini çözmem, Duru'yu çokça öpmem ve hastalığın ona da geçmemesi için dua etmem lazım....
 
Bizde bu küçük ve önemsiz gündem varken memleket yangın yerine döndü, ben çocuğumun sadece 1 hafta on gün sürecek hastalığından yakınırken anneler çocuklarını toprağa teslim ediyor... Kolumuzu kanadımızı kıran bu saçma gösterinin son bulması, insanların anlık galeyanla değil sağduyu ile karar vermesi, gençlerin ölmemesi dileğim...

18 Ağustos 2015 Salı

Kurtlara Söyle Eve Döndüm

Kitabı ilk kez instagramda görmüştüm, ilginç bir ismi varmış dedim. Sonrasında telefon ekranından bolca göz kırptı bana ama ben onu alamazdım, zaten evde var olan bebem bana kitap okutmuyordu ki...
 
 
 
Ta ki yaşadığımız ilçede ilk kez kitap fuarı açılıncaya dek, hem de ne fuar ; kulağa inanılmaz gelecek ama kitaplar etiket fiyatıyla satılıyordu :) çok satanları kitap yığını içinden bulabilmek bir mucizeydi, aldığınız kitapları koyabilecekleri poşetleri bile yoktu... Peki ben bunlarla yılar mıyım, hayıııırrr... Üç kitap alınca ikisinin fiyatını ödeyeceğimi öğrenip, canla başla çalıştım ve üç tane kitap edinebildim. Hem okunacak hem de aynı fiyatta olacak üç kitap düşük bir olasılıktı, dolayısıyla kazıklanmıştım ama kitapları almıştım... Pazar poşetine sıkıştırılan kitaplarımla mutlu mesut döndüm eve :)
 
Kitabın başına türlü talihsizlikler gelse de, tatil yollarını arşınlayıp sadece iki sayfası okunsa da, Duru her seferinde kitabımı ele geçirip ayracının yerini değiştirse de okudum...
 
Spoiler içermez...
 
Farklı bir hikayesi var kitabın, durağan sayılabilecek bir anlatıma sahip ama esrarını koruyor, bir sonraki sayfaya ilgiyle geçiriyor.
Kitapta çok fazla karakter yok, kitabı bir kenara bırakıp günler sonra dönseniz de kim kimdi karmaşası yaşamıyorsunuz.
Ana karakter June yaşıtlarından farklı merakları olan Orta Çağ hayranı, çizmelerle dolaşan, ormanda hayallere dalan bir kız, sanatçı kişiliğiyle popüler olan ablası Gretayı ise beklentiyle okudum ama çok da farklı yerlere çekemedi akışı. Elbus ailesi ise  'çok çalışan-konserve/yahni yiyen-birbirinden habersiz-komik olmayan şovlarla eğlenen' ailelerden yani bizlik değil :)
Tüm kitapta Finn'den bahsedilse de perdenin arkasındaki isim Tobby çok daha ilgi çekici... Bir an istediğim zaman arayabileceğim/gidebileceğim, bana 'ne istersen yapabiliriz' diyen birileri olsa ne hoş olurdu diye düşündüm. Burada yazamayacağım detaylar isteğime dahil değil tabi...
 
Bence 'naif' olan bu kitabı sevdim, okumadan önce ufak bir araştırmayla daha detaylı bilgilere ulaşabilir, ona göre karar verebilirsiniz...
 
Veee benden bir not
Kurtlara Söyle İşe Döndüm....