Sayfalar

6 Şubat 2013 Çarşamba

Bugün tez bitsin...

Gün yeni yarılandı ama ben bittim...
İzin dönüşü Eylül beni işe göndermeme konusunda epey mızmızlandı. Pazartesi biz işe geldikten sonra ağlamaya başlamış, konuşup ikna ettik. Dün de sorun çıkmayınca normal düzene döndük diye sevinirken bu sabah yine ağlama krizleri tuttu. Ses de hırıltılı, bize doktor yolu göründü.
Kahvaltısını yaptırdım, ilaçlarını verdim, gayet mutluydu. Ne zaman kabanımı giydim, Eylül tekrar haykırmaya başladı. İkna etmek ne mümkün...İzin vs alıp eve gitsem bu sefer hergün aynı merasimi yaşayacağız..Bakıcısına zorla verip çıktım ama içim parçalandı...
Neyse bir şekilde ikna etmiş teyzesi ama sabaha halimiz nasıl olacak düşünmek bile istemiyorum...
 
Halbuki ben büyüyen menekşelerimden, akşam komşularla yaptığımız sinema keyfinden, öğlen evde yaptığımız kahve keyfinden bahsedecektim..Maalesef keyifler uçtu, yerine fotoğraflar kaldı...

 Ters ışıkta çektim ama idare edin, düzü için balkona çıkmam lazımdı ;)

 Lokumlar Afyon'dan, kahveler de benden...

Çıtırdayan soba eşliğinde sinema keyfi; The Hunter...


Abra Kadabra

Jodi Picolut ismine daha önce denk gelmiştim, aklımın bir köşesinde kalmış. Kütüphanede görünce tanıdık geldi, ama bir sonraki sefere alayım dedim, önce bir araştırayım. Çünkü bazan sevilmeyen bir kitap da aklında kalabiliyor insanın..
Sevilmemiş olma ihtimali var dedim ya yazar beni bunu düşündüğüme pişman etmek istedi galiba, kütüphaneden döndüm ve önce twitterda sonra ard ardına bloglarda gördüm yazarın kitaplarını. Herkes çok sevmişti. Alıp okumaya başladıktan sonra da bir çok yerde denk geldim, yani kitabı almasam birisi kapımın önüne bırakıp kaçacaktı kesin :)
 
 
Abra Kadabra dramatik bir kitap. Otuzlu yaşlarını süren Delia'nın aslında sandığı kişi olmadığını öğrenmesiyle başlayan, okuyana ebeveynlik olgusunu sorgulatan bir kitap..
 
Konu itibariyle sürprizler kitabın başında peş peşe geliyor. Bir an için "her şeyi baştan açıklarsa sona ne kalacak" demiştim ama kitabın dinamiği hiç azalmadı. Sonunu heyecanla okudum..
 
Abra Kadabra tavsiye edebileceğim kitaplardan, farklı bir kitabı da olsa Picoult ile tanışmanızı öneririm..
 

5 Şubat 2013 Salı

Kütüphane Ganimetleri 4

İzin öncesi aldığım kitapları iade ettim, aklımda yeni kitap almak yoktu. Zaten tatilde fırsatım olmaz, sadece yolda okumak için bir kitap ayarlasam yeter diyordum..
Ama kütüphaneden yine dört kitapla çıktım!! Fikrimi değiştiren kütüphane görevlisi oldu. Genelde ifadesiz bir yüzle işini yapan kadın gayet sempatik bir şekilde "kitap almayacak mısınız?" diye sordu. Sanki birisinden bu işareti bekliyormuşum gibi hevesle seçtim kitaplarımı :)
Tabii kitap konusundaki aç gözlülüğüm de devreye girdi ve hepsini bitiremeyeceğimi bile bile dört kitap seçtim..Nedense elimde tek bir kitapla çıkınca kendimi çok mutlu hissedemiyorum, illa elim kolum dolu olacak...
Olsun, bitiremediklerimin süresini uzatırım artık...
 
Seçtiğim kitaplara gelince;
 


Vedat Türkali kitaplarını severim. Bir de (bu kitapta farkılı bir resim olsa da) arka kapaklarda yer alan gülümseyen fotoğrafına bakmayı..Yine 70'lerin siyasi öyküsü anlatılmış. Bir Gün Tek Başına'ya benzetilmiş. Bakalım göreceğiz...

 Ne alsam diye bakınırken tesadüfen seçtim bu kitabı. N.Gökbudak ismine çok denk gelmekle birlikte hiç okumamıştım. Lise yıllarımda okuduğum Atçalı Kel Memet Efe'yı hatırlattığı için seçtim :)

Ve kütüphaneye önceki gidişimde gözüme takılan ve sonrasında her yerde karşıma çıkan Jodi Picoult..Tanışabildim kendisiyle, yazısı geliyor...
 
Nar da kapağını ilginç bulup aldığım bir kitap (kitabı evde bırakmıştım, toplu fotoğrafta yok).Resimler arasında bolca Zeki Müren var, okurken fon müziği olarak seçmeli :)
 
Bu aralar okunmayı bekleyen kitaplarım çoğaldı, mesai arkadaşımla aramızadaki masayı doldurduk :) Bol kitaplı günler herkese...

4 Şubat 2013 Pazartesi

Kürkçü Dükkanı

Üç günü evde yayılarak, kalanı tatilde geçen on günlük izinden sonra kürkçü dükkanına döndüm..Evimi özlemişim valla, hatta işyerini bile özlemiş olabilirim...
Bakıcımızın hastası vardı, mecburen erken ayrıldım izne..Eylülle yayıldık evde üç gün, yavaş yavaş valiz hazırladık...
Üç aile Afyon-Gazlıgöl'e gittik, kaplıca tatili...Boolca gevşedik, çok çok uyuduk. En mutlu mesut olanlar yine çocuklardı tabii :)
Dönüşte bir de nişan merasimine katıldık. Eylül'ün ilk düğünü (düğün kıvamındaydı, o yüzden öyle adlandırdık), oynama konusunda annesinin beceriksizliğini ve isteksizliğini almamış Allahtan. Hoplaya zıplaya oynadı, sahneden hiç inmedi..Ve ben her zaman ki gibi parmağımı bile şıklatmadım, hiç cazip gelmez bana düğünler...
Tatil dönüşlerinin en berbat kısmını da hallettim sayılır...Valizler boşaldı, giyilen giyilmeyen ne varsa banyoyu boyladı. Artık bir hafta çamaşır yıkarım...

Ve fotoğraflar;

Boyama kitaplarımızla düştük yollara..

 


Afyon Kocatepe Üniversitesi ve ilginç camii..



Çocuklar bütün hayvanları itina ile kovaladı..

Balkon manzaramız güzel ve dinlendiriciydi..

Outlet mağazaları da ihmal etmedik tabi :)

At haşmetliydi biraz, dolaşmaya korktuk sadece poz verdik ;)

Termalin aktarından ve Migrostaki kitap indirimden payıma düşenler :)

Selçuk Üniversitesi ve sevdiğim üst geçit..

Nişan merasimi öncesi...

 
Artık normal hayata dönme zamanı. Eylül bakıcısını odasına sokmamış, eve gidip ortalığı yatıştırdım..
Uzunca bir süre izin/tatil vs yapmayız sanırım, öyleyse niyet ettim Dukan Diyetine...........