Sayfalar

6 Kasım 2018 Salı

Yörünge


Ve Tess Ablamız farklı bir tarz ile karşımızda; Yörünge. Benim aşina olduğum ve beğenilerimin temeli ürkütücü/gizemli katiller, gıcırdayan kapılar, neşterler yok bu kitapta. Tam kaçarken bir şekilde katilin kucağına düşen kahramanlar yok. Zaten ayaklarınız da yere basmıyor...
Onun yerine uzay boşluğu ve gizemli canlılar var. Bir hayatta kalma mücadelesi ve biyolojik savaş var. Tarzı farklı olmakla birlikte soluksuz okunabilecek bir kitap. Tamam bir Marslı değil ama onun kadar da mekanik detay yok en azından :)
Kütüphanede karşıma çıkan kitabı okumak isteyenler için elektronik ortamda da epeyce alternatif bulunmakta. Aklınızda bulunsun...

1 Kasım 2018 Perşembe

İmkansızın Şarkısı


Yeni Murakami kitabıyla tanıştım; İmkansızın Şarkısı. Gençliğine dönüp bize hikayesini anlatan Vatanabe, belki yaşadıkları belki de taşıdığı kanın etkisinde kalan Naoko, insana yaşam enerjisi veren Midori, kendi için yaşayan Nagasawa, iyi bir dost Reiko ile tanıştım.
Murakami'nin garip bir büyüsü var, kitaba başlar başlamaz kitabı sevme şansın olmuyor. Hatta ilk çeyrek ne olduğunu anlamaya çalışırken, ikinci çeyrek 'sanki' sıkılarak geçerken üçüncü çeyrekte garip bir tat almaya başlıyorsun. Son kısımlar seni konunun içine çekiyor, adı geçen şarkıları-kitapları bir kenara not almaya başlıyorsun. İşin garip yanı ise kitap bitince hikayeyi çok sevdiğini fark ediyorsun, not ettiğin şarkıları dinlemeye, kitaplara göz atmaya başlıyorsun.

İmkansızın şarkısı şimdiye kadar okuduğum diğer Murakami kitaplarında da olduğu gibi hikaye esas karakterin kendini sorguladığı bir eksende ilerliyor. Japonların geleneksel yaşamları, bize garip gelen beslenme alışkanlıkları yine ön planda.

İmkansızın Şarkısı bir 'gönülbağı' kitabı bence. Yaşanan bir ölüm ve devam eden hayatlar oldukça etkileyici bir şekilde anlatılmış. Kitap pek çok kişiye Salinger'i anımsatmış olsa da 20li yaşlarındaki Toru'ya ergen muamelesi yapmak haksızlık olurdu. Kitabı okurken benim aklımda daha çok John Fante'nin Bandini'si vardı.

Kitabın orjinal ismi Norwegian Wood, hikayenin başında kulağımıza çalınan bir Beatles şarkısı

Spoiler içerir.

Benim için etkileyici bir kitaptı, en sevdiğim kısımlar Vatanabe, Naoko ve Reiko'nun birlikte zaman geçirdiği klinik günleriydi. Anlatılan tablo kulağa ütopik gelse de çok huzur verici bir tablo belirdi zihnimde. Reiko'nun hikayesi 'zor', Naoko'nun sonu ise 'akla gelen'di. Eksen Japon kültürü olunca intihar sık sık karşımıza çıkıyor, özellikle genç erkeklerde bu oranın çok yüksek olduğunu okumuştum.

Kitap etkilendiğim Murakami kitapları arasında yerini aldı. Sahilde Kafka ise hala zirvede. Kitabı yazarla tanışmış olanlara tavsiye ederim, başlangıç için başka alternatifler denenebilir.

26 Ekim 2018 Cuma

Bugünlerde

Blogda geriye dönüp seçmece okuduğum yazılar arasında kendi favorim 'Bugünlerde' yazıları oluyor. Bi nevi sevgili günlük :)

Bir yakın zaman yazısının vaktidir. Kızlarla birlikte hızla akan günlerimizi şuraya bir yere not etmeli.
Antalya'nın en sevilen dönemlerini yaşıyoruz, hoş ben hemen hemen her mevsimini seviyorum ya...


Kızların ikisi de okullu artık, Duru da babanne himayesinden anaokuluna geçiş yaptı. Ailede sabahları 'uyanma vakti' dendiğinde dikey pozisyona geçebilen yegane eleman, Allahtan :) Şimdilerde hevesle gidiyor okula, şarkılar şiirler ezberliyor. Bugün ilk gösterisini izledik, çok heyecanlıydı...4 yaşın sonlarına doğru artık ablasına kök söktüren bir çocuk oldu. İki kız, bir ikizler anne ile evde cümleler uçuşuyor, susan eleman bulabilmek zor.



Eylül ilkokulda son senenin keyfini çıkarıyor, 'Anne biliyor musun okulda en büyük sınıf biziz' sevincinde. 

Geçtiğimiz haftasonu bir organizasyon için AKM'de bulunmamız gerekiyordu, devamında da uzun zamandır uğrayamadığımız Doğan Hızlan Kütüphanesi'ne yollandık. Ufak tefek değişiklikler yapılmış kütüphanede. Duru ile sessiz kalabilmek biraz zor oldu o yüzden kütüphane bahçesine çıkmak zorunda kaldık.



 Bahçe kısmı çok huzurluydu, yerler de park geneline göre temizdi. Çocuklar gönüllerine göre okuyup, oynadılar, meyvelerini yediler.


Kitap seçimini rastgele yaptım, listem yanımda değildi. Murakami, Hakan Günday, Oya Baydar, Gerritsen derken ortaya bu beşli çıktı.



Son fotoğraflar da yazdan kalma Marmaris Kampı görüntüleri. İki çocuklu uzun süreli kampı sonunda hayata geçirebildik ve çok sevdik. Kış gelmeden bir de sonbahar kampı planlıyorduk ama okul açıldıktan sonra süreç çok hızlı ilerledi. Belki Antalya'nın sonbaharı bize sürpriz yapıp geri döner, kim bilir?

22 Ekim 2018 Pazartesi

Hatice- Serdar ÇEKİNMEZ


  Hatice; göçmenlerin, geride kalanların, kaçanların, sığınanların, iz sürenlerin, umut edenlerin, göz süzenlerin, aşıkların, cadıların, konuşamayanların, derdini anlatamayanların, pazarlamacıların, köylülerin, kentlilerin vel hasıl bir köy dolusu hatta ondan da fazla insanın öyküsü...

  Kapak fotoğrafı kitaba yeni başlayan okura pek bir şey ifade edemese de kitap bittikten sonra dramatik bir sahneye taşıyor bizi.

  Geçenler Köyü ekonomisi satışını yaptıkları eriştelerin fabrikasyon üretime taşınmasıyla sekteye uğramıştır. Bu konuda 'şehirli' bir pazarlamacıdan aldıkları fikir ile köyün delikanlısı Ahmet'i Kırkpınar yağlı güreşlerine hazırlayıp marka yüzü yapmaya karar verirler. Çelimsiz Ahmet'i güreşçi kıvamına getirebilme işi de köylünün türlü dertlerle kapısını aşındırdığı  'cadı' Hatice'ye kalır. Balkan göçmeni Hatice'nin öyküsü ise umudun hikayesidir. Tek başına hayatta kalmaya çabalar, aklı sınır ötesinde kalmış olan kocası ve kızındadır. Atadan kalma reçetelerle Ahmet'i hazırlarken bir gün kapısının önünde kaderine terk edilen Nevin'i bulur. Hatice'nin de köylünün de gündemi Nevin'le birlikte değişir. 

  Hatice; anlatımı sıkıcı olmamakla birlikte sade bir hikaye. İşin içine köy/köylü girdiği zaman okur daha sıkı bağlarla bağlanıyor elindeki kitaba. Severek okuyacağınızı düşünüyorum

16 Ekim 2018 Salı

Vişne Çürüğü

         


  Spoiler içerir


         Romanın kahramanı Işık, bugünlerde sıkça karşımıza çıkan esas kızlardan; ailesiyle aynı şehirde yaşadığı halde ayrı eve çıkan, üniversite mezunu, hafta sonu valizini kapıp tatile çıkabilecek kadar para kazanan, sevgilisinden yeni ayrılmış, sevgilisi tarafından bir türlü anlaşılamamış, yaşadıklarının etkisiyle özgüven problemi yaşayan, ilginç komşuları olan, uyku problemi yaşayan, buzdolabında yiyeceği olmayan ve kahveyle hayatta kalabilen, büyükanne/büyükbabasıyla ikişkisi çok iyi olan bir hatun kişi.



             Kitap akıcı, bir kaç kelime dışında kulağı tırmalayan bir tarafı yok, bir akşamda okunabilecek boyutta.
           Kitaba başlayınca devamı geliyor, merak ediyorsun ama ben bu kurgudan çok sıkıldım. Son bir yıl içerisinde o kadar çok kitapta aynı kişiyle muhatap oldum ki artık fazla ütopik gelmeye başladı bu hikaye. Eğer komşulardan birisi esaslı bir katil değilse artık pek ilgimi çekmiyor. 
          3-4 saatlik bir yolculuğa eşlik edilebilecek, hayrına yan koltukta bırakılabilecek bir kitap olmuş...

15 Ekim 2018 Pazartesi

Son Dönem Okumaları

           Geçtiğimiz ay okuduğum kitaplarla toplu bir dönüş yapıyorum. Son alışverişimi Yitik Ülke'den yaptığım için kitaplarımın hemen hepsi aynı yayımevinden. Arada bir iki farklı ismi de okurken fark ettim zaten :)

            Okuduklarım özellikle de öykü kitaplarının tarzları birbirine çok yakındı. Romanlarda Yaprak Öz öncelikli okunacaklarım arasındayken, Meltem Arıkan en sancılısı, Alp Ergin de en zaman kaybettireni oldu. Sıralamaya bağlı kalmaksızın okunanlar;



Seçtiğim kitaplar bunlar, gelen kitapları üst üste sıralayıp izlemekten sadece ben zevk almıyorum, biliyorum...


Ülkecek Fi'nin suyunu çıkarttığımızdan bu yana karakter olan Duru'ları pek sevemiyorum. Birkaç karakterin hikayesinin paralel ilerlediği kitaptan aklımda klişeler kaldı. Üzgünüm ama 'vay canına' diyemedim...







Yaprak Öz'ün son kitabı beni Yitik Ülke'ye götürmüştü aslında, yanına üç beş derken liste uzadı. Sobe Siyah Orkide hevesle beklediğim kitaplardan, Öz kardeşleri okumayı seviyorum. Son kitap (yine) bir solukta okunan (yine) bir apartman hikayesi. Elif Şafak'ın eski kitaplarından bu yana komşularla ilerleyen hikayeleri seviyorum. Kitabı Berlinli Apartmanı kadar sevemedim belki ama 
yine de severek okudum.


Son aylarda okuduğum en sancılı hikayelerden birisiydi Özlemin Beni Savuran. Biraz Kabuk Adam tadı bıraktı bende. Hem sonunu merak ederek hem de bitmesin isteyerek okudum. En sevdiklerim arasında yerini aldı.


Her şeyi anlattım. Gördün ya, deli falan değilim. Herkesin bir fili vardır dünyada. Herkesin birbirinden farklı, çeşit çeşit, renk renk filleri vardır ve filler çapraz gider.
Benim filim çapraz gitmiyor, hepsi bu.
İsmini, kapağını, mesajını çok sevsem de bir süre sonra tüm hikayelerin kahramanlarının Kerim ve Leman olmalarından sıkıldım. Kitaba ara verinde bu Kerim hangi Kerimdi unuttum. Hay Kerimine diye diye bitirdim..


Hah sıra geldi yaklaşık on gündür süründürdüğüm gözümün nuru Basamak'a. Yani bu kitabı o kadar sevemedim ki! Belki bir ters köşe, belki bir orjinallik olur, belki sigarayı/viskiyi azaltır John diye bekleye bekleye okudum. Bir ara bu kitap nerden geçti elime bile dedim, meğer Yitik Ülke'den aldığım setin içinde böyle sürpriz yayımevleri de varmış (bilinçli okur, müşteri). Yok valla olmamış...



Gürgen Öz kitaplarını seviyorum. Farklı öyküleri vardı içinde, en çok kamp alanında geçen hikayeyi sevdim. Kızlarla okuyup kampa gitsek nasıl olur diye düşünmeden edemedim :)

9 Ağustos 2018 Perşembe

Gözyaşı Konağı

Bir yılın ardından Gözyaşı Konağı ile bloğa devam...

         Şebnem İşigüzel aklımda farklı anlatımıyla yer etmiş bir yazar. 
     Gözyaşı Konağı okumaya başlar başlamaz uzun zaman önce okuduğum Venüs ü canlandırdı zihnimde. Yine saltanat, boğaz, kayık, harem hikayeleri, aralara sızmış mizah...
        Bu kitapta olaylar daha dramatik ilerliyordu; gayrimeşru bebeğini dünyaya getirmesi için Ada'ya gönderilen genç kız ve kalfası, bir hayatta kalma mücadelesine dönen hayatları, kaçak Mehmet, Gece, deniz, birbirine benzeyen günler ve ters köşe yapan finali.
     Türkçe kitap okumak benim için su içmek gibidir, tercümede tıkanma olmaz, deyimler yerli yerindedir, sayfalar akarak ilerler. Bu hissi alamadığım yazarlardan birisi Ş. İşigüzel, nedenini bilmemekle birlikte kitaplarını tıkanarak okuyorum. Gözyaşı Konağı'nda da bu etkiye maruz kaldım, normalde 1-2 günde okunacak kitap bir haftaya yayıldı...
         Özellikle Venüs'ü sevenlerin memnun kalacağı bir hikaye olabilir ama yazarla yeni tanışacaklar için çok cazip bir kitap olamayabilir.
          Okuduğum kitaplarla yakında bloğu eski hareketine kavuşturabilmek dileğiyle...
           Ağustos sıcağıyla kavrulan Antalya'dan sevgilerle :)