Sayfalar

16 Ocak 2015 Cuma

Hayvan Çiftliği

Bir Peri Masalı, ama çocuklar için değil...



2015'in ilk distopik kitabı.

Distopik romanlar içerisinde akla ilk gelen kitaplardan birisi  Orwel'in 1949'ta yayınlanan kitabı 1984'tür. Hayvan Çiftliği ise 1945'te yayınlanmış, yazara büyük ün kazandırmıştır. Sosyalizmi ve Stalin'i açık bir şekilde eleştirdiği kitap 1984'e nazaran oldukça anlaşılır ve akıcıdır. Bence bir tür 'distopyaya giriş' kitabı gibidir.

Kitap, devrimci bir grup hayvanın çiftliğin yönetimini sahipleri Bay Jones'tan devralmasıyla başlıyor ve ilginç bir seyirle devam ediyor. Yönetimde oldukça akıllı olan domuzlar yer alırken başa geçen Napoleon için 'Stalin' benzetmesi yapılıyor. Hatta Stalin'in Alman saldırı sırasında kentte kaldığını (sonradan) öğrenen yazar kitap basıma girmeden Napoleon'la ilgili ufak bir değişiklik yapmıştır. Kitaptaki komşu çiftlik sahipleri de yer aldıkları pazarlıklar ve hamleleri nedeniyle sömürgeci Batı ülkelerine benzetilmiştir.

Çiftlikte yer alan her bir hayvan farklı özellikleriyle ön plana çıkan karakterler, ortak amaçları özgür olmak, kendileri için çalışmak, sömürülmemektir. Ancak kurulan düzen farklı bir şekle bürünmekte gecikmez.

Fahrenheit 451 okuduğum ilk distopik romandı, okuduklarım karşısında zihnim karışmıştı ve birçok sahne için 'neden olmasın' demiştim. 1984 ve Hayvan Çiftliği'nde ise birebir dünyaya egemen yönetimleri gördüm, yazarın müthiş bir öngörüye sahip olduğu bir gerçek. Hatta Snowball gibi 'paralel' unsurlar bile rastlamak mümkün kitapta...

Hayvan Çiftliği Sosyalizmin olumsuz özelliklerinin anlaşılması için bir dönem okullarda bile okutulmuş.

Kitabı ve üzerinde yaşadığımız dünyayı özetleyen bir alıntı;

Bütün hayvanlar eşittir
Ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir...

15 Ocak 2015 Perşembe

Yedinci Ayında Duru

Duru yedinci ayı geride bıraktı, sağlıkla büyüyor çok şükür...



Aslında bu ay çok fark yaratan gelişmeler yaşamadık, daha ziyade altıncı ay gelişimini pekiştirdik diyelim...
Öncelikle ek gıda işini rayına oturttuk, artık uzattığım kaşığa tedirgin gözlerle ve dilinin ucuyla dokunmuyor, ağzını açıyor. Ama yemeği istemiyorsa ağzını öyle bir kapıyor ki diliyle, yedirmek mümkün değil. Zaten o anda bırakıyor, sonrasında da ısrarcı olmuyorum. Bizim evde bebeklerin tabağında yemek bırakma hakkı var.
Ek gıdada çok fazla çeşit artışı yapamadım bu ay, mevsim itibariyle sebze alternatifi bulamıyorum; balkabağı, havuç, patates, kabakla devam ediyorum. Tarhana ve yayla çorbası da cankurtaranım. Yavaş yavaş pütürlü yiyeceklere geçtik, muzu ve pirinçli çorbaları çatalla eziyorum, irmik zaten hem hafif pütürlü hem de yutması kolay. Meyvelerden elma, armut (istediğim yumuşak armutlardan bulabilsem daha iyi oluyor) ve muza devam. Bir ara muzu portakal/mandalina suyu ile ezmiştim ama antibiyotiğin neden olduğu pişiğin iyileşmesini geciktirdi, kestim. Ha birde avokado var dolapta bekleyen ama elim bir türü gitmedi, ben  pek sevmeyince denemek gelmedi içimden. Çok aşina olduğumuz bir tat değil ama bebekler için avokadolu mamaları çok görüyorum instagramda.
Yumurta sarısınının tamamını yedi bugün ilk defa, biraz suyla inceltiyorum sıkıntısız yiyor. Beyaz peyniri nohut büyüklüğünde parçalar halinde (ve elimle) veriyorum, tam bir peynir canavarı oldu Duru, iştahla yiyor. Ben de kaşıkla değil de elimle vermeye bayılıyorum :)
Kahvaltı için bisküviyi henüz yapamadım (evet tembelim), ıhlamura da bisküviyle beraber başlayacağım.
Pekmezi (keçiboynuzu) meyveyle birlikte veriyorum, D vitaminine de devam.
Yoğurt konusunda hiç sorunumuz yok çok şükür, severek yiyor...

Bu ay içerisinde yavaş yavaş baklagillere, tavuğa (köy tavuklarını şimdiden stokladım), balığa ve köfteye geçiş yapacağım. Yulaf ezmesiyle de birkaç tarif deneyeceğim bakalım...
(Ek gıda çeşitleri konusunda öneriniz olursa sevinirim...)



Hemen hemen desteksiz oturabiliyor Duru, yuvarlanarak da dolaşıyor ama hedefine ulaşacak şekilde değil de karambole gidiyor :)

Bu ay komik mimikler yapmaya başladı, bizim güldüğümüzü görünce tekrarlıyor. Beni hep öpüyordu ama baba ve ablasına yüz vermiyordu, artık herkesi (kendince) öpmeye başladı. Çok sulu ve sevimli :)

Annesi, babası ve ablası gözlüklü olunca Duru'nun en büyük tutkusu gözlük yakalamak, bu konuda daha hızlısını tanımıyoruz ;) Bir de çoraplarıyla bir husumeti var  ama çözemedik. Külotlu çorap giydirdiğim için çıkaramasa da sündürüp çarığa çeviriyor ayağındakini ;)

Günler hızla geçiyor; Duru ilk kez kar yağışını  izledi, camdan büyük bir şaşkınlıkla etrafı inceledi, tanıştığı ilk hayvan (uzaktan da olsa) mahallenin kedisi-balkon kiracımız Tüylü oldu, elindeki bisküviyi hızla koparıp yutarak annesini ilk kez korkuttu... Kısmetse bu ay sonunda da ilk tatiline gidecek, minik de olsa havuz keyfi yapacak :)


Bizden bu kadar...
Güllü'den sevgilerle...

13 Ocak 2015 Salı

Tanrı'nın Unutulan Çocukları

2015'in ilk kitabı...


(Spoiler içermez...)


Uzun zamandır kütüphanemde sırasını bekliyordu, okuyacağım kitabı seçerken de elim bir türlü gitmiyordu kitaba, ismi nedeniyle bende ikinci bir 'Uçurtma Avcısı' intibası uyandırıyordu. Pek çok okurda da aynı etkiyi oluşturmuş, kitaba farklı (ve bence abartılı) bir isim seçen yayınevinin amacına ulaştığı aşikar.

Kitap ergenlik dönemindeki çocukların çevresinde dönüyor ama kapak resminin çok etkisinde kalmış olmalıyım ki Charlie ve Jasper'in 9-10 yaşlarında olduğunu düşündüm hep. Bu nedenle de kahramanların düşüncelerini ve hareketlerini abartılı buldum, gözümde yeni bir Alper Kamu canlandırdım. Kitabı okumayı planlayanlara tavsiyem benimle aynı önyargıya kapılmamaları...



Hikaye küçük bir kasabada geçiyor , oldukça akıcı bir dili var. Charlie'nin gözünden bakıyorsunuz olaylara, karakterlere, iyice karmaşıklaşan işleri onunla birlikte çözmeye uğraşıyorsunuz. Kitapta en sevdiğim karakter Jeffrey oldu, onun olduğu kısımları zevkle okudum, yaptığı çıkarımlara bayıldım :) Zihnimde en net canlanan yer de tropikal çiçeklerle dolu bahçeleriydi...


Zaman zaman vurucu bir hal alıyor hikaye ama heyecanından bir şey kaybetmiyor. Yeni sene için güzel bir başlangıç kitabı oldu, önerdiğim kitaplar arasında da yerini aldı...