Sayfalar

13 Temmuz 2012 Cuma

Lütfen Anneme İyi Bak...

Bir kaç blog yorumundan yola çıkarak aldım ve hevesle okumaya başladım kitabı..



Ama yoğun bir haftaydı ve fırsat buldukça elime alıyordum, o yüzden konuya bir türlü ısınamadım, isimleri nasıl okuyacağımı bilemedim, ne garip şeyler yiyorlar yahu dedim..
Isınamadım ya bir sürü bahane buldum işte..
Tatilde hiç elim gitmedi okumaya..
Dönüş rehavetini de atlattıktan sonra yarısına kadar geldiğim kitaba devam ettim. Bu kez eşinin gözünden okudum kayıp anneyi...Çok etkileyiciydi. Her anne/eş fedakardır ama bu kadarını ne duydum,  ne gördüm.
Kitabı sadece bitirdiğimde elimden bıraktım :)
Kitabın dili konusunda hala fikrim aynı; tam olarak nedenini bilemesem de, okuyanı zorlayan bir hali var..Ama  kitap geneli hakkında fikrim değişti; oldukça etkileyici bir hikaye.
Okuyun ve fırsatınız varsa annenize sımsıkı sarılın...

12 Temmuz 2012 Perşembe

Bahçemizden...

Bahçemizdeki sebzeler epeyce büyüdü, yeşilin her tonu var içerisinde...


Yokluğumuzda daha hızlı büyümüş sebzeler, fasülyeler dallardan sarkıp beni bekler olmuşlar.

 Bunlar üst kattaki teyzemizin şeker fasülyeleri..

 Bunlar da benim ektiğim kolsuz fasülye, tanesi küçük ve daha etli. 3-4 kökten bir yemeklik fasülye çıktı :) Arada da komşu kızının deney için çimlendirdiği mısır ve fasülye var, hepsi değerlendirildi :)

 Bunun cinsini bilmiyorum ama albino fasülye herhalde dedim :) Tohumu karışmış benimkilere, çok lezzetli olmadığını söyledi teyze..

En sevdiğim çeşitlerden birisi de bu mor fasülyeler. Henüz çiçek...Çok güzel bir rengi oluyor, patlıcandan biraz daha açık bir mor, pişince normal yeşil renk alıyor..

Elime alıp plastik kabımı, ilk mahsül  fasülyeleri topladım. Çıtır çıtır, o kadar taze ki :)


Pişirilip itinayla yendi, hatta bir kısmı da öğle yemeği olarak iş yerine getirildi. Yalnız fazla pişirmişim :( 10 dak  yeter diye düşünmüştüm ama taze olunca bayılmışlar resmen. Ben  fasülyeyi hafif diri severim, bir sonraki sefere 5 dak. sonra açmalı düdüklü tencereyi..



Domatesle fasülye arasında bir husumet var zannımca, benim saldırgan mor fasülye sırıkları bırakıp domateslere dolanmış!!

Patatesler büyük bir iştahla büyümekte. Bahçenin en merak edilen sebzesi, bakalım bize nasıl bir sürpriz hazırlıyorlar :)

Ve papatyalarımız :)

Bu arada bahçemizi yaprak bitleri istila etmiş :(( Isırgan otu, ceviz yaprağı, arap sabunu ve sıvı yağla hazırlanan bir karışım önermiş Ziraat Müh. arkadaşım. Fırsat bulunca teyzeyle bir olup yapacağız..

Çekiliş Sonucu

Kitap çekilişinin sonucu belli oldu..
Dün iş dönüşü katılımcı isimlerini (166 çekiliş hakkı oldu) küçük kağıtlar halinde bir torbaya koydum ve tombala usulü Eylül'e çektirdim..





Kazanan Nilsuli'nin Dünyası oldu :)
Tebrik ediyorum kendisini, iletişim bilgilerini alıp hemen göndereceğim kitapları...

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Türk Filmleri ve Hangi Kitabı Oku(yamı)yorum...

Bloğumda bu aralar okuduğum kitaplar yerine kolaya kaçıp gezdiğim yerleri paylaşıyorum malum. 
Kitap demişken, son haftalarda elimde sürünen kitap Lütfen Anneme İyi Bak..



Aslında hevesle başladım ama işlerden sıra gelmedi. Tatilde de "amaan kendileri bulsunlar annelerini" deyip farklı kitapları okumaya yeltendim ama pek muvaffak olamadım :)
Bekliyor yanı başımda, bulacağım mutlaka annelerini...
Hazır blog gevşemişken bu aralar izlediğim Türk Filmlerini de yazayım bari..

Celal Tan ve Ailesi'nin Aşırı Acıklı Hikayesi




Filmi ilk duyduğumda önce ismini sevdim, Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi 'ne benziyor :) Sonra yönetmenin Onur Ünlü olduğunu gördüm ve izlemeliyim dedim..
Bir ara evde izlemeye başlamıştık ama ilk sahnelerden pek çocukla izlenebilecek bir film olmadığına karar verdik.
Sevdim ben bu aşırı acıklı (!) hikayeyi :) Her bir karakter ince ince tasvir edilmiş bence.
Bir L&M sever olarak da Onur Ünlü başta olmak üzere bir çok tanıdık sima ile karşılaştım :)

 Ak sakalı olmasa da dedemiz,

Çay mevzusuna hiç girilmese de Erdal Bakkal,

Ve baa'sından olmasa da dayısından torpilli Arda da buradaydı :)


Filmin en başarılı oyuncusu Ezgi Mola'ydı bence. 

Ezgi Mola,  geçenlerde izlediğim Dedemin İnsanları'nda da vardı..




Biraz gecikmeli olarak izledim bu filmi de. Etkileyici bir film olmuş, özellikle muhacirlerin kendilerinden çok şeyler bulacağını düşündüm (eşime de duyurdum, onlar da Bulgaristan göçmeni..)

Eveet Dedemin İnsanları'nda ki Mert Fırat'la da Başka Dilde Aşk'a geçiş yapayım..





Belki de üç film arasında en çok beğendiğim bu film oldu...
Bir genç kızın sağır bir gençle aşkı anlatılmış, ortaya çıkan pürüzler, çevreden gelen tepkilere direnen bir aşk. Onur'un günlük yaşama adaptasyonu, evinde kullandığı yöntemler çok ilginçti. İlginç geliyor çünkü, duyamayan birisinin sabah nasıl uyandığını, çalan kapıdan nasıl haberdar olduğunu hiç merak etmiyoruz. Mert Fırat da çok güzel yansıtmış karakteri bence..
İzlemeyeniniz varsa tavsiye ederim. 

(Resimler internetten alındığı için büyüklü küçüklü oldu..:( )

drwilldone'dan kitap çekilişi

Kitaplar...Üstelik bayandan, doktordan temiz :)
http://drwilldone.blogspot.com/2012/07/yeni-kitap-cekilisim-baslad.html


Şip Şak Isparta


Eşimin bisikletini 2-3 ay önce yenilemiştik, dağ taş geziyordu. Dün internette çok güzel bir bisiklet görmüş,  aldığımızdan çok daha güzelmiş, telefonda onu methediyordu bana; vites takımı tam istediği gibiymiş, göbeğiymiş dişlisiymiş, üstelik Isparta'daymış derken mesai sonrası kendimizi yollarda bulduk..


 Eylül henüz yolculuğu özlememiş, izin dönüşünden beri mızmızlık da devam ediyor, ara ara şarkı söyleyerek, masal anlatarak arada da tehditlerle geçirdik yolu...

 Eylül'ün abur cubur torbasını da silkeledik tabi azcık :)

 Isparta yolu sevdiğimiz güzergahlardan..Genelde yolculuğun son kısımlarında geçerdik Eğirdir'den ve yolun çok tadına varamazdık. Bu kez çok daha güzel göründü yol, kenarlarda hep meyve tezgahları vardı...Yakında yol kenarlarına elma yığınları yapmaya başlarlar :))




 Eğirdir'de dağlar yüzünden güneş erkenden kayboluyor, o yüzden çabuk serinledi hava..Kısa bir moladan sonra devam ettik..


 Eğirdir Gölü, Beyşehir Gölü'nden daha küçük ama bize her zaman daha güzel geliyor. Artık komşunun tavuğu durumumu yoksa gölü yukarıdan görebilmek mi bilmiyorum nedeni :) Gölün kenarı daha güzel düzenlenmiş, hafiften bir kordon havası verilmiş..Beyşehir Gölü aynı zamanda Milli Park olduğu için çok müdahele edilemiyor tabii..Bir ara gelip detaylı gezme kararı aldık Eğirdir'i..


 Bu da çakma Rosense :)) Yazı tipi, logosu, fon ve renkler çok tanıdık...Şöyle gül kokan bir sabun ve krem  alsam dedim ama oyalanmamak için Isparta'ya bıraktım alışverişi..

 Komando eğitim alanını görmek içimi sızlattı...Burada zor şartlarda cesurca savaş öğretiliyor ama gittikleri yerde hain pusularla karşılaşıyor, tepsi içinde sunulurmuş gibi yerleştirilen karakollarda nöbet tutuyorlar...


 Uzun süredir Isparta merkeze girmemiştim. hatırladığımdan daha yeşil göründü gözümüze..Hatta tayin mi istesek buraya diye göz kırptık birbirimize...

Ama ilerledikçe medeniyet seviyesi azaldı...Bisiklet sahibi bize "Telviye Hanım" usulü yol tarif edip, şehrin diğer ucuna kadar gitmemizi sağladı. Daha sonra da önümüze düşüp evinin önüne kadar götürdü ki dönüşte kolayca kaybolabilelim :) Neyse efendim bisiklet beğenildi, parası ödendi, sıra arabanın arkasına bisikletin takılmasına geldi ki adam evine girip kapatmış kapıyı!!!!Biz bir ara Eylül'le karşıdaki parka gidip geldik, yarım saate yakın evin önünde uğraştık, adam camdan bile bakmadı. Yatılı kalırız diye mi korktu nedir!!! Sanırım sabaha kadar hevesle parasını saydı, Eşim her zamanki gibi çok sakindi ama ben çok sinirlendim adama, adam dediğime bakmayın bildiğin konuşabilen odun çıktı!!!
Kedi içgüdülerimizle yolumuzu bulup Isparta'dan ayrıldık. Kızdık ya adama şehre de yüz vermedik :) "Eğirdir daha güzel hıhh!!" deyip düştük yola :)


 Eylül'le parkta bulduğumuz boncuklar ve çam iğneleriyle yaptığımız kolyemiz :)

 Bisikletimiz sırtımızda, geldik Eğirdir'e. Yemek molasından ve Eylül'e her zaman ki gibi yapılan çakma yoğurt çorbasından sonra kızımın elinden tuttum ve hedefimiz karşı kaldırımdaki dükkanlar dedim :)

Rosense'i es geçtim çünkü internette gördüklerimden farklı bir ürün yoktu. Bu arada parfüm, roll-on, gül suyu vs. bir çok ürününü beğenerek kullanıyorum Rosense'nin.Diğer satış yerinden bir kaç bir şey alıp hemen yola koyulduk..
Yıllardır bildiğim Gülçiçek markasıydı aldığım ürünler ama koku yıllardır bildiğim koku değil maalesef..(Ah ahh nerde çocukluğumuzun gül kremleri :))Arabada karanlık dinlemeden el yordamıyla denedim hepsini :) Kokular daha hafif ve kalıcı değil. Ama hepsi bir araya gelince odayı sabaha kadar çok hoş bir kokuyla kaplayabilmişler :)

 İşin ilginci ürünler çok ucuz..Pek güvenilir gelmedi haliyle, artık kremi ayağıma boca eder, sepetten çıkan şampuanla da Eylül'ün oyuncaklarını yıkarız :)

Sabunu kullanmak istiyorum ama bakalım nasıl bir şey...


Eve gece dönebildiğimiz için çekiliş işi bu güne kaldı. Söz verdiğim günde gerçekleştiremedim, kusuruma bakmayın lütfen. Listem hazır ama çekilişi Eylül'e yaptıracağım için akşama kaldı. Bu akşam ya da en geç yarın sabaha açıklarım kazananı..