Sayfalar

17 Nisan 2013 Çarşamba

Gizli Anların Yolcusu

Gecikmeli okudum Ayşe Kulin'in kitabını.
Gündeme gelen tartışmalarla konusunu az çok tahmin edebiliyordum, bu yüzden kitaba karşı hem önyargılıydım hem de merak ediyordum.
 
 
 
(Spoiler içerir.)
 
Kitaba gümdende tutan Bora'nın hikayesinin, asıl olayların yanında paralel ilerleyeceğini, ne bileyim ince bir tül arkasında kalacağını düşünmüştüm.
Okumaya başlayınca öyle olmadığını gördüm, en azından hikayenin boyutu değişir diye umdum bu kez de. Ama kitap bitince anladım ki başından sonuna hep birşeylerin değişmesini beklemişim.
 
Tüm hikaye aheste bir şekilde ilerlerken, finalin alel acele yapıldığını düşündüm. Kim kime neyi anlatmış kafam karıştı biraz.
 
Sevmedim hikayeyi, sevemedim. Empati kurmak isteyeceğim, kitabın kahramanı adına üzüleceğim/sevineceğim bir hikaye değildi benim için. Baştan sona zorlama bir hikayeydi bence. (Mesela Zenne'yi izlerken etkilenmiştim, anlatımı samimiydi.)Yazarın bir kadın olduğunu bilmek de beni olumsuz etkiledi, bir sürü "belki"li cümle kurdum...
 
Aslında kitabı satın almaktansa kütüphaneden ya da ikinci el alabilmeyi ummuştum ama olmadı. (Fazla beklenti içne girmediğim ama bir yandan da merak ettiğim kitaplara genelde para vermek istemiyorum) Bir de işgüzarlık edip devam kitabıyla birlikte aldım. Üstelik okuyanların çoğu Bora'nın Kitabını ilk kitaba göre zorlama/gereksiz bulunmuş. Devam kitabı olmasının verdiği "baskı" ile onu da okurum artık bir ara....
 
Tavsiye notuyla bağlayayım; okunacak onca güzel kitap var.(Belki bu konuda daha naif kitaplar da vardır). Daha iyi bir seçim yapabilirsiniz bence.

15 Nisan 2013 Pazartesi

Haftasonu

(Bol miktarda fotoğraf içerir)
Son gaz dağ tepe gezmeye devam :)
Bu haftasonu komşuların köyüne gittik. Köy yakınında iki üç evden oluşan bir mahallede misafir olduk. Arabadan inip savaş boyalarımızı sürdük (güneş kremi de olabilir tabii sürdüğümüz), şapkalarımızı taktık, üşürsek diye montlarımızı belimize sardık ve dağlara yollandık..
Asıl amacımız gezip dolaşmak ama bir yandan da göbek mantarı aradık. Beyşehir'de çok seviliyor bu mantar, biz de yeni tanıştık. Nasıl bir şey olduğunu görebilmek için tüm ağaç altlarına, kıyıya köşeye baktık ama bulamadık. Zaten ayak basılmamış yer kalmamıştı, bizen önce epeyce toplayan olmuş gibi..
Çoluk çocuk epey dolaşıp bir dere bulma umuduyla aşağılara indik. Ve sarp bir yere gelince pes edip oturduk. Meğer mantarların ortasına oturmuşuz, kalkınca fark ettik. Hevesle aramaya başladık tekrar, 8-10 tane bulabildik. Üç beş mantar sonuçta ama tüm yorgunluğumuzu aldı :)
Evlere yakın tarlalarda da yemlik bulduk, artık değmeyin keyfimize :)

Eşimin makinasında;

 Meşhur göbek mantarı..

  Her adımda kaplumbağa gördük..

 Çebiçlerle tanışan "bizim çebiç" :)




 Derenin yanında içtik çayımızı..


Hava serinlemişti ama ateşi bırakıp gidemedik. Uzun uzun çay keyfi yaptık..

Bunlar da benim objektifimden (havalı oldu, bildiğin telefondan yani :))

 Bekle bizi dere akşama sendeyiz..

 İşbaşında :)
 



Papatyalar harikaydı.
 

 "Anne bak, Eylül'ün E'sini buldum."
 



 Bunun ne olduğunu öğrenmiştim ama unuttum..


Bu da kılavuz mantarmış..

 Yorgun savaşçı.




 

Epey yorulduk ama hepsine değdi doğrusu...
Yağmurlu bir hafta bekliyor bizi, fotoğraflara bakıp avunuruz artık...