Sayfalar

16 Kasım 2011 Çarşamba

Film..

Bugünlerde arşivdeki filmleri eritiyoruz yavaş yavaş. Tabii Lülü fırsat verdikçe.
Haftasonu Aşkın İkinci Yarısını izledim.


Klasik bir Arzum Onan-Mehmet Aslantuğ filmiydi. Durağan ve bitse de gitsek dedirten bir filmdi.


Niye böyle gereksiz bir film yapma gereği duymuşlar  anlamadım. Yarısından sonra eşim dışarı çıktı ve bana kalanını anlatırsın dedi. Akşam kalan kısmını tek cümleyle anlattım (Şimdi söylemeyeyim, dediğimi de olur da izleme gafletinde bulunan olursa süpriz bozulmasın:)


Bir sonraki film bu haftanın en iyisiydi; Horrible Bosses...
Oldukça eğlenceli bir filmdi. Kadro da göz doldurucuydu; Kevin Spacey, Colin Farrell, Jennifer Aniston, Jamie Fox en sempatikleriydi. Türkçeye "Patrondan Kurtulma Sanatı" olarak çevrilmişti. Yanlız film ve özellikle altyazı bol argo içeriyor, göz önünde tutularak izlenmeli, ama izlenmeli:)...




Favorim tabii ki Kevin Spacey ve Jamie Fox...

Son film de Hangover 2...
Eğlenceli filmlerden, birincisi ile örtüşen bir senaryo, düğün öncesi bekarlığa veda gecesi -ki bu sefer risk almamak için özel bir gece düzenmemesine rağmen:)- devamında yaşananlar...Mike Tyson yine var üzülmeyin:))






Sonuncu fotoğraf ve karakter favorim:) Patrick gibi birisi bu dedik eşimle, Leyla ile Mecnun'un İsmail Abi'sinden sonra 2. patrick benzetmemiz...

14 Kasım 2011 Pazartesi

İzin de bitti:(

Bırakılan sıcak bir ev, mışıl mışıl uyuyan bir çocuk, gelinen buz gibi bir ilçe müdürlüğü, gri mi gri bir hava, "benim burda ne işim var?" dedirten bir işyeri....
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi'nin ambalajını açarken, neden içine ayraç koymazlar ki diye söylenirken kucağıma bir ayraç düştü. Al işte ne çok şeye mızmızlandın bugün!! der gibi:)
Ama önceki kitaplarda ayraç yoktu Can Yayınları!!

İnternette gördüğüm bu kapak kitaba daha çok yakışmış gibi geldi..


Bayram tatiline 2 gün de ben ekledim ve kızımla evde mutlu mesut 3 gün geçirdik. 4 gün diyemiyorum çünkü pazar günü klasik pazar olmaktan kurtulamadı, ütü-çamaşır-yemek-pastabörek......vs
Evde olmanın en güzel yanı da varlığımızdan kimsenin haberdar olmamasıydı.Tam kafa dinledik yani, kahvaltı keyfi yaptık uzuun uzuun, müziğin sesini açıp hoplayıp zıpladık (altta kimse yok, üst komşu memlekette:).Hatta farkında olmadan bir mahalle oturmasından da kurtulduk, çünkü döndüğümüzü gören bilen yok:).2 gün saçımızı bile taramadan toplamışken kim hazırlanıp gidecek gezmeye!!

Sabahın köründe de kalkıp geldim kürkçü dükkanına. Bina buzz gibi hala ısınmadı!Çay kahve sıcak ne bulduysam içtim ama henüz ayaklarım ulaşan sıcaklık olmadı...
Bi de mahkeme savunması yazmam lazım ki hiiç canım istemiyor...

Bu arada blog tarihinin en sefil çekilişini yapacam sanırım. Zira 2 katılımcım var:)) Artık random.org la falan uğraşmaz yazı-tura atarım:))

Kar da yağacakmış zaten...Neyse manzara güzelleşir en azından...

Son söz Eylülden; uykudan uyanır ve "Gilbert benimla konuşuyor baba, bana masal anlattı (içinde kurt olan bir masalmış)"...:)