Sayfalar

19 Temmuz 2012 Perşembe

Hayırlı Ramazanlar...

Oruç'un sadece aç kalmak olarak algılanmadığı, hoşgörü ve paylaşımın arttığı, ihtiyaç sahibi insanların unutulmadığı, huzurlu bir Ramazan diliyorum herkese...

*Ramazan temalı Coca-Cola reklamları da görmek istemiyorum artık!!

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Piknik Part II

Yakın çekim fotoğraflar kardeşime ait...
Yer Derebucak-Çamlık Kasabası civarı ve büyük piknik alanında bizden başka kimsecikler yok (pikniğin en sevdiğim şekli :)).

 Öndekini yedik, ürkütücü olan hala evde bekliyor...Yaşlandı artık, dişleri bile döküldü :)

 Dur durak bilmeden akşama kadar koşan yavrular :) Öndeki yeğenim, takip eden kızım...Üçüncü yavru yan tarafta itinayla toza bulanmaktaydı...

 Yanan odunların kokusu şahane..

 Tüm gün bize eşlik eden sinirli çekirge :)


 Ağaçlar bir garip büyümüştü, yamuk yumuk..

 Pikniğin demirbaşı hamak, usturuplu yatmayan kendini yerde bulur!!

 Simetri seven ağaçlar ve altında düşüncesiz piknikçilerin bıraktığı çöpler...

 Semaverde çay keyfi..

Lülü'nün mekanı, bahçemizde olsa da üzerine ağaç ev yapsak diye hayaller kurduk :)

Ramazanın gelişiyle pikniklere ara vereceğiz mecburen. Aslında Eylül'ün rahat vereceğini bilsem, gider tüm gün hamakta uyurum ama :)
Ağustos sonuna kadar yaz bitmez umarım, malum mevsimler bizim bildiğimiz sıralamadan şaştı biraz...

17 Temmuz 2012 Salı

LilaKutu Temmuz

Nispeten iyi bir kutu vardı bu ay. 
Clarins sıkılaştırıcı jel ve Chris Farrell ruj kutunun kurtarıcıları olmuş gibi..Gerçi yurt dışından beklenen Chris Farrell ürünleri yetişmemiş, yerine aynı markanın Pourelle Edition ruj ve göz kalemlerinden birer tanesi konmuş kutulara (bilgi maili öyle diyor, beklenen nasıldı onu da bilmiyorum zaten :)). Göz kalemi olmamasına sevindin, rujun rengi benlik çünkü; hafif ve ben burdayım demeyen cinsten..




 Clarins jelin mentollü güzel bir kokusu var. GlucosCare, kan şekerini dengeleyen bir takviyeymiş, ambalajını görünce Otacı sanmıştım :) Değişik bir kullanma bilgisi var, çözünce denerim belki..

 Deodorantlı mendiller revaçta bu aralar. Farklı bir marka kullanmıştım, bu bitkiselmiş kokusu yok. Çamur maskesinin ambalajı çok kötü, taklit ürün gibi soluk bir baskısı var. Epey maskem var, bir kenarda bekleyecek muhtemelen..



İlk aylardaki kutuları arar olduk....Bir ay daha alıp muhtemelen bu kutuyu da donduracağım..

Hiç bir şey yapmadan uzanmak...

(Stresi bol, uzun ve de fotoğrafsız bir yazıdır...)
Koşuşturması bol bir hafta sonundan sonra ilk iş günü ve sıcak herkesin malumu. Tüm gün zonklayan bir kafa dolaştırdım, burnum kanayacaktı kesin ve ağrı geçecekti, boşuna ilaç içmeyeyim dedim...
Dönüşte bizim 'memur servisi' filmlerdeki köy dolmuşlarına dönmüştü; klima yok, içeride oksijen yok, daimi müşteriler kadar da diğer ilçeye giden vatandaş bindirilmiş, her kadının yanında ikişer çocuk ve bir çocuk büyüklüğünde çanta ve de istisnasız bir kol bilezikle dolu (yanımdaki kadının kolunu gördükçe beni daha bir afakanlar bastı, yürürken sağa yamulmuyor mu o kadın yahu!!!!), vücudumun yarısı hatunun bana ayırdığı 1/3'lük koltukta, diğer yarım koridorda, kafam kazan gibi eve varabildim.
İlk iş duş yapmak diyerek arabadan indim ki ev sahibinin kızı karşıladı bizi, güneş enerjisinde tamirat mı ne yapılmış, gece 12'ye kadar kullanmayacakmışız!! Hay bin ........
Söylenerek eve girdim, suratımdan gerekli mesajı alan eşim "Sen bir şey yapmadan uzan biraz" dedi..Tamam dedim ve üzerimi değiştirip hızla mutfağa girdim. Aklımdaki soğuk su içmekti ama dolabı açınca bir gün önce annemin getirdiği kayısıların şekere yatırıldığını ve reçel olmayı beklediklerini gördüm :( Kollarımı sıvayıp reçel yapmaya koyuldum, biraz kaynatıp köpüğünü aldım ve koyulaşmak üzere altını kıstım...Eylül elimden tutup içeriye götürdü, çizgi film kanalından gördüğü bir şeyi istiyormuş, gelip bakacakmışım. 10 dakika kadar reklam izledik, istenen şeyin evdeki bilgisayarın Sünger-Bob versiyonu olduğunu anladım ...İkna oldu Eylül ama yoğurt çorbası karşılığında :)
Çorbayı yapmak üzere tekrar mutfağa girdim ki reçel taşıyor!!!Sonrası malum..Sil, yıka, kaynat, doldur, tekrar sil, soğutayım derken kavanozu kır, tekrar doldur, sil.....off yazarken bile sıkıldım!!
Sıra çorbaya geldi, pirinç ocağa koyuldu ki komşu geldi. 5 dakika hoş-beşten sonra bahçeye çıktık. Ben de bir yandan fasulye toplayacağım güya. İşgüzar ev sahibi sebzeler toplanmadan ilaç yapmış!! Teyze ile beraber dalındaki sebzelere iç geçirip, babamdan sebzelerin ne zaman yenebilecek hale geleceğini öğrendim. En az bir hafta beklenmeliymiş.. 
Hevesim kursağımda eve girip çorbanın terbiyesini hazırladım. Masaya oturacağız artık.
Ben tüm bunları yaparken ortalıkta görünmeyen eşim ne mi yapıyordu? Yatak odasına girmiş "hiç bir şey yapmadan uzanıyor"du.....
Eylül için çorbayı soğuttum, yedirdim, bir kaç tehditle tuvalete yolladım ve yatağına yatırdım.
Saat 10'a doğru oturup bir bardak çay içebildim...

Velhasılı "Hiç bir şey yapmadan uzanmak" çok iyi geldi.......

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Yaylalar Yaylalar (Piknik-Part 1)

Hafta sonunu annemler ve abimlerle piknikte geçirdik. Malum Ramazan öncesi son fırsat ve şehir merkezleri de yanıyor. Cumartesi nispeten yakın yerlere gittik (onun fotoğrafları bir sonraki postta), pazar günü de babamı da dahil ettiğimiz gezide rota Beyşehir'in yaylalarıydı. Dümdüz memleketimin de yaylası varmış görmüş olduk :) Bunca yıllık Konya'lı olarak ilçeleri keşfetmem (ki 32 tanecik ilçesi var), illa ki aileden birisinin orada görev yapmasıyla gerçekleşebiliyor. 


 Yaylanın demir başı eşekler, Lülü'nün tabiriyle Karakaçan :)

 Bu ağaç diğerlerinin aksine yatay büyümeye karar vermiş..

Çocukların yegane oyun yeri, çeşme başı :)

Bizim Beyşehir'e gelişimizle de maile dağ bayır gezer olduk. Yalnız işin ilginci gidilecek yerleri biz değil de gelen misafirlerimiz biliyor :) Babam, abim ve erkek kardeşim motor sevdasıyla gidilmedik yer bırakmadıkları için, ön keşif yapıp bir rota belirliyorlar ve toplanıp gidiyoruz.
Pazar günü bozuk yolları nedeniyle uzun süren bir yolculuktan sonra ulaşabildik Muslu Yaylası'na. Tam da zirveye çıkamadık zaten, bir süre sonra yollar iyice bozuldu. Uygun bir yer bulup biz çoluk çocuk yerleştik, beyler de sırayla motora binip daha yukarıları keşfetti. Hatta babam bir torba karla döndü :)




 Yürüyüş parkurumuz..

 Ve ayarsız ayarsız yürüyen Lülü :)

Bu noktadan sonra yol arabalar için pek uygun değildi, geri döndük..

Çamların içinde, müthiş dinlendirici bir yerdi. Akan dere de yanı başımızda çocuklar için havuz oluşturmuştu. Çocukların mayolarını da almıştık ama su soğuk olduğu için cesaret edemedik giydirmeye. Allahtan bol yedek kıyafetimiz vardı, ıslananlar bir yandan kurutuldu ve ıslak kalmadan akşamı edebildik. Az ilerimizde hayvanlarıyla birlikte yazı yaylada geçiren insanlar vardı, kuş seslerine zaman zaman da inek sesleri karışıyordu :) Ve akan su müthiş soğuk ve lezzetliydi, dönüşte bulduğumuz tüm şişelere su doldurduk...



 Yemek, üzerine semaver keyfi, yürüyüş ve etrafın keşfinden sonra kimse dönmek istemedi. Ramazan sonrasına çadırlarla gelip burada bir gece kamp yapmaya karar verdik...





Kardeşimin rehberliğinde yata yuvarlana indiğimiz yamaç :) Benim ayakta bile duramadığım yerden yengem seke seke iniyordu. E o Karadeniz çocuğu ben İç Anadolu!!

Bugün sıcağı görünce hiç dönmese miydik dedim .........