Sayfalar

17 Mart 2014 Pazartesi

Bugünlerde, Gebelik Diyabeti vs...

Raporlu geçirdiğim bir haftanın ardından işbaşı yaptım. Faranjitle başlayan hafta getirdikleriyle bana faranjiti-sinüziti unutturdu.
Zor bir haftaydı...
Hormonları ve de kan şekeri tavan yapmış bir gebe olarak gündeme kayıtsız kalmakla, takip edip ağlamak arasında gidip geldim...'İnsan'ların duygusuzluğundan, hırsından ben utandım, anne olmanın ağırlığı altında ezildim...
Bu bir haftayı da tamamlasak da artık bu insan görünümündeki varlıkların daha ne kadar çirkinleşebileceğine tanık olmasak...
 
Geçen hafta rutin 26. hafta gebelik takibi kapsamında kan şekeri ölçümü yaptırdım. Benim için 'çalışmadan sınava girmek' gibiydi çünkü sonucun iç açıcı olmayacağını az çok biliyordum. Geçen ay içerisinde yaşadığım ani şeker düşmesi sonucunda evde kendim şeker ölçümü yapmış, tokluk şekerimin yüksek olduğunu görmüştüm. Ailede de diyabet yaygın durumda, dal gibi bir hatun olmadığım da göz önünde bulundurulunca :( Ve netice yüksekti (50 gr'lık yüklemede sonuç 205!)
 
Çarşamba gününü doktor, diyetisyen, diyebet eğitimi üçgeninde tamamlayıp kolumun altında diyet listem ve eğitim kitapçıklarımla eve döndüm.
 
 
 
Diyetisyenin verdiği liste oldukça haşmetliydi, ben bunları yesem daha da kilo alırım diye düşünmedim değil!!!
 
İlk gün neyi ne kadar yiyeceğimi bilememenin stresiyle geçti, yediklerimi not ederek bir düzen yakalamaya çalıştım. Sonraki günlerde diyet listesinden belirlediğim miktarlarla devam ettiğimde (mesela uygun miktarda kıymalı pide yediğimde) şekerimin yükseldiğini fark ettim. Rafine unu tamamen çıkarıp, süt yerine ayran içip, meyve porsiyonunu küçülttüğümde ise daha sağlıklı sonuç aldım. Yıllardır bildiğim diyet şekilleri ve ailemden aşina olduğum diyabet diyeti gebelikle pek uyuşmuyor, tecrübe ise en büyük yol gösterici...
Evde kısmen oturttuğum düzeni işyerine uyarlama zamanı, umarım sıkıntısız adapte olabilirim.
 
Geçtiğimiz haftadan kareler;
 Son iki aydır çaydan kahveye yönelmiş durumdayım. Sadece kokusu bile benim için çok cezbedici.

 Yere temas edebilecek kadar ömrü olmasa da kar yağdı...


 Akşam yeşilleri :)
 
 Eylül profil resmimi çizmiş :) Saçlarımın dağınıklığını mazur görün lütfen :)

Yeni başladığım kitabım, azıcık yavaş ilerliyor...

Bu da akşam Eylül'e okuduğumuz kitap.
 
Yeni haftadan sağlık ve sabır bekliyorum...

Ve Dağlar Yankılandı

Khaled Hosseini benim için vurucu kitapların yazarıdır. Uçurtma Avcısı'nı okuduktan sonra anlatılanları hazmetmekte ve kendime gelmekte zorlanmıştım. Son kitabını da Bin Muhteşem Güneş'te olduğu gibi merakla ama diken üstünde okudum.


Hikayemiz yine Afganistan'da başlıyor, farklı ülkelere yol alarak devam ediyor. Olayların odak noktasında iki kardeş yer alsa da farklı dillerden dinlediğimiz hikayelerle birçok sancılı yaşama tanıklık ediyoruz...
 
Khaled Hosseini romanları anlatım ve olayların örgüsü nedeniyle rahat okunabilen, akıcı kitaplar arasında. Siyasi baskı ve savaşın etkisini uygun bir dozda anlatıyor, okurken  yaşananlara bunalmadan tanıklık edebiliyorsunuz. Diğer iki kitapta benim rahatsız eden 'kahraman ABD' vurgusunun bu kitapta fazlaca yer almaması da benim için sevindiriciydi.
 
Yazarın diğer iki kitabına aşina olanların son kitaba kayıtsız kalmadığının farkındayım ama yine de okumanızı tavsiye edeceğim...
 
Not: Üçüncü kitabını okumuş olduğum ve hakkında kendimce çıkarımlar yaptığım yazarın (nedendir bilinmez) ismini ilk okuduğum andan bu yana kadın olduğunu düşünmüştüm. Belki Afganistan'da yaşayan kadınların mevzut baskıdan daha çok etkilenmiş olduğu düşüncesiyle belki de hikayelerdeki hassas yaklaşımı bir kadına uygun görmüş olmamdan...Bu cahil okur yazarın asıl adını daha geçenlerde öğrendi; Halit Hüseyni :)
Aynı okur Kirpinin Zarafeti'nin yazarı Muriel Barbery'nin de (aynı bilinmeyen nedenle) erkek olduğunu düşünmekteydi ;)
 
Huzurlu bir hafta dileğiyle...

Kirpinin Zarafeti

Uzun zamandır listemde alınmayı bekledi kitap, bir ara hediye etmek istedim ama alışveriş yaptığım sitede kalmamıştı...Nihayetinde uzun bir aradan sonra kitaplığıma dahil olabildi.
 
 
 
Kitabı okunacaklar listeme büyük bir hevesle eklemiş ve de satın almış olsam da kitabın diline, tarzına dair fikir sahibi değildim, başlamadan önce ise biraz 'ağır' bir üsluba sahip olduğunu öğrendim.
 
Kitabın yazarı bir Felsefe Profesörü, bunun da etkisiyle kitap derin felsefik incelemeler ve çıkarımlarla başlıyor, zaman zaman daha anlaşılır ifadeleri okumak eğlenceli gelse de çoğunlukla iki kez okusam da söylenmek isteneni tam olarak anlayamadığım sayfalarla karşılaştım. Bu şekilde yaklaşık 100 sayfa ilerledikten sonra kitabın tarzı kısmen rahat anlaşılan bir romana dönüşüyor ( ya da okuyan alışıyor:) ).
Kitabın ağır topu, kapalı kutusu Renee...Zarafeti dillere destan olan kahramanımız bir kapıcı ama dairesinin dışında kalan yaşamla içerideki çok farklı. Renee'nin gözünden apartmanda yaşayanların sosyal statülerinin ve günlük yaşamlarının detaylarını öğrenirken bir yandan da Paloma'nın hikayesine kulak veriyoruz. On üçüncü yaş gününde intihar etmeyi planlayan Paloma ile zarif Renee'nin yollarının kesişmesiyle hikayenin boyutu da derinleşiyor.
 
Kirpinin Zarafeti dünya genelinde büyük ilgi görmüş, filme de uyarlanmış bir roman. (Benim gibi) felsefeyle ucundan kıyısından ilgilenmemiş olanlar için kitaba adaptasyon biraz zor olsa da devamında dingin hikayesiyle huzurla okunabilecek bir kitap. Gördüğünüz üzere kitabın  harika da bir kapağı var :)
Bol kitaplı günler dilerim...