Sayfalar

26 Ekim 2018 Cuma

Bugünlerde

Blogda geriye dönüp seçmece okuduğum yazılar arasında kendi favorim 'Bugünlerde' yazıları oluyor. Bi nevi sevgili günlük :)

Bir yakın zaman yazısının vaktidir. Kızlarla birlikte hızla akan günlerimizi şuraya bir yere not etmeli.
Antalya'nın en sevilen dönemlerini yaşıyoruz, hoş ben hemen hemen her mevsimini seviyorum ya...


Kızların ikisi de okullu artık, Duru da babanne himayesinden anaokuluna geçiş yaptı. Ailede sabahları 'uyanma vakti' dendiğinde dikey pozisyona geçebilen yegane eleman, Allahtan :) Şimdilerde hevesle gidiyor okula, şarkılar şiirler ezberliyor. Bugün ilk gösterisini izledik, çok heyecanlıydı...4 yaşın sonlarına doğru artık ablasına kök söktüren bir çocuk oldu. İki kız, bir ikizler anne ile evde cümleler uçuşuyor, susan eleman bulabilmek zor.



Eylül ilkokulda son senenin keyfini çıkarıyor, 'Anne biliyor musun okulda en büyük sınıf biziz' sevincinde. 

Geçtiğimiz haftasonu bir organizasyon için AKM'de bulunmamız gerekiyordu, devamında da uzun zamandır uğrayamadığımız Doğan Hızlan Kütüphanesi'ne yollandık. Ufak tefek değişiklikler yapılmış kütüphanede. Duru ile sessiz kalabilmek biraz zor oldu o yüzden kütüphane bahçesine çıkmak zorunda kaldık.



 Bahçe kısmı çok huzurluydu, yerler de park geneline göre temizdi. Çocuklar gönüllerine göre okuyup, oynadılar, meyvelerini yediler.


Kitap seçimini rastgele yaptım, listem yanımda değildi. Murakami, Hakan Günday, Oya Baydar, Gerritsen derken ortaya bu beşli çıktı.



Son fotoğraflar da yazdan kalma Marmaris Kampı görüntüleri. İki çocuklu uzun süreli kampı sonunda hayata geçirebildik ve çok sevdik. Kış gelmeden bir de sonbahar kampı planlıyorduk ama okul açıldıktan sonra süreç çok hızlı ilerledi. Belki Antalya'nın sonbaharı bize sürpriz yapıp geri döner, kim bilir?

22 Ekim 2018 Pazartesi

Hatice- Serdar ÇEKİNMEZ


  Hatice; göçmenlerin, geride kalanların, kaçanların, sığınanların, iz sürenlerin, umut edenlerin, göz süzenlerin, aşıkların, cadıların, konuşamayanların, derdini anlatamayanların, pazarlamacıların, köylülerin, kentlilerin vel hasıl bir köy dolusu hatta ondan da fazla insanın öyküsü...

  Kapak fotoğrafı kitaba yeni başlayan okura pek bir şey ifade edemese de kitap bittikten sonra dramatik bir sahneye taşıyor bizi.

  Geçenler Köyü ekonomisi satışını yaptıkları eriştelerin fabrikasyon üretime taşınmasıyla sekteye uğramıştır. Bu konuda 'şehirli' bir pazarlamacıdan aldıkları fikir ile köyün delikanlısı Ahmet'i Kırkpınar yağlı güreşlerine hazırlayıp marka yüzü yapmaya karar verirler. Çelimsiz Ahmet'i güreşçi kıvamına getirebilme işi de köylünün türlü dertlerle kapısını aşındırdığı  'cadı' Hatice'ye kalır. Balkan göçmeni Hatice'nin öyküsü ise umudun hikayesidir. Tek başına hayatta kalmaya çabalar, aklı sınır ötesinde kalmış olan kocası ve kızındadır. Atadan kalma reçetelerle Ahmet'i hazırlarken bir gün kapısının önünde kaderine terk edilen Nevin'i bulur. Hatice'nin de köylünün de gündemi Nevin'le birlikte değişir. 

  Hatice; anlatımı sıkıcı olmamakla birlikte sade bir hikaye. İşin içine köy/köylü girdiği zaman okur daha sıkı bağlarla bağlanıyor elindeki kitaba. Severek okuyacağınızı düşünüyorum