Sayfalar

12 Ekim 2012 Cuma

Kayıp

İlk Harlan Coben kitabım Kayıp...
 
 
 
Rahat okunan, aksiyonu bol ama heyecan dozu nispeten düşük. Yani polis olmadığı halde her kapıyı açabilen, para ve mermi sıkıntısı çekmeyen yakışıklı kahramanlar bir yerden sonra cazibesini kaybediyor. Son dönem filmlerde olduğu gibi kitaplardaki 11 Eylül ve İslami terör örgütü vurgusundan da bıktım...
Kayıp  çok kafa yormadan, tatilde-yolda rahatlıkla okunabilen, büyük puntolu baskısı sayesinde alacakaranlıkta bile rahatça görülebilen bir kitap. Ben Metro'nun indirim sepetinden almıştım, verdiğim paraya göre "okunabilirler" arasında.
Peki bir daha Coben okur muyum? Tabi okurum, çünkü evde okunmayı bekleyen bir tane daha var :) Ama biraz beklesin çünkü sırada Çember Serisinin kalan kitapları var...

Anaokulu...

Eylül 3,5 yaşında.. Anaokuluna gönderip göndermemek konusunda kararsızdık. Okula başlama yaşı 66 aya çekilince "en iyisi bu sene de evde kalsın, erken kalkmak zorunda kalmasın, zaten bu çarka bir girdi mi bitmek bilmeyecek" demiştim. Ama baktık evde televizyon başında vakit geçirmeye başladı, kural-kaide dinlemez oldu, doğru düzgün arkadaş da yok okul fikrini yeniden gözden geçirdik.
İlçede olduğumuz anaokulu-kreş alternatiflerimiz sınırlı. Bulunan üç özel kreşten ikisi bağlı olduğu vakıf vs. doğrultusunda eğitim veriyor (eledik), diğerinin de ara öğünleri gazoz, gofret vs. ile geçiştirdiğini öğrendik onu da eledik. Geriye kala kala devlet okulları aldı. Ben çok taraftar değildim ama gönderen velilerin memnun olduğunu gördük, okulu dolaşıp öğretmenleriyle görüşünce de denemeye karar verdik. Yarım gün göndereceğiz, günün kalanında bakıcı teyzeyle devam edeceğiz.
Pazartesi başlayacak Eylül, zaten çok hevesliydi kreşe gitmeye. Bense okulu dolaşırken bile garip oldum, çocuğumu orada bırakacak olma fikri gerdi beni.
Haftasonu eksiklerimizi tamamlayacağız, bir de evdeki aşı karttını bulabilirsem harika olacak!!
İnşallah memnun kalırız...
(Bir "inşallah" da bugün verdiğim tayin dilekçemin netice vermesi için ...)

9 Ekim 2012 Salı

Yedinci Gün

İhsan Oktay Anar'ın okurlarını sevindiren son kitabı Yedinci Gün...
Ve benim neredeyse 1/4'inde geçen kelimeleri anlamayıp tercüme mantığıyla anlamını tahmin etmek suretiyle okuduğum kitap Yedinci Gün...
Kitabı sesli okuyunca kendimi Bülent Ersoy gibi (sadece konuşması tabii) hissetmemi sağlayan kitap Yedinci Gün...
İlginç karakterleri ve kurgusu ile harika bir kitap Yedinci Gün...
 
(Kapak için o kadar uğraşılmış, çizilmiş..Keşke Dojira'nın da bir resmini çiziverseydiniz araya bir yere, merak ettim valla:))
 
Henüz okumadıysanız spoiler korkunuz olmasın çünkü kitabın büyüsünü bozacak bir alıntı yapılamaz, yapılabilemez :)
İhsan Oktay Anar'ın büyülü anlatımı devam ediyor, bolca eski kelime kullansa da ince mizah anlayışı ile kitap beklenilenin aksine sıkıcı olmaktan çok uzak.
Bol "İhsan"lı kitaba dair tek sıkıntım her ortamda okunabilecek bir kitap olmamasıydı. Gürültüden uzak ortamlarda, düşüncelerden arınmış bir zihin gerektiriyor. Bu nedenle okumaya başladığımda ilerlemekte zorlandım (bir ara Necip Fazıl okuyormuş kadar sıkıldım), baktım olmuyor serviste okumak için başka bir kitap seçtim. Hikayenin örgüsü netleştikçe daha da zevk alarak okudum, yazarın birikimine hayran oldum...
 
"Az önce yedikleri zeytinle peynirin yağının parmaklarından bulaştığı çay bardakları saydamlığını kaybetmiş, bu yağ tabakasına bir de susam taneleri yapışmıştı. Öyle ki, o sırada yerde uzanan köpek, bu bardaklardaki peynir bulaşığını, yağ tabakasını ve susamları bir yalasa üç gün tok kalırdı."
 
"O Mavi Salon'da , ne mücevherlerle murassa, yıldızlarla müzehheb ne de deniz kabuklarıyla müzeyyen cicili bicili, telli pullu, süslü püslü imparatorvari alametler, dazlağın cilalı kafasıyla yarışabiliyordu. Hatta boyları bir ademoğlununkinden daha da yüksek, Beykoz camından dört şamdan, duvarlarda yalap yalap alevlenen altun yaldızlar, kapılarda çıldır çıldır şavkıyan kakmalar, billur aynalarda par par gümüşlenen bezemeler, tavanda bile ışıl ışıl yakamozlanan bezekler, dazlağın perdahlı kafası yanında solda sıfır kalıyordu."
 
Yedinci Günü tavsiye ettiğim kitaplara dahil edip sözü tabiat ananın bir mahsulü olan İdris Amil'e bırakıyorum;
 (şiiri anlayan bana da anlatsın bi zahmet :))
 
Şu
Ezlamuteahkem
Serbaklağancı
Özbelindirikimsi
Beryontumgantırak
Su
... 
 

Kitap Çekilişi

Hediyesi kitap olan çekiliş için
http://bojukandperik.blogspot.com/2012/10/ekim-ay-cekilisi-baslasn.html

8 Ekim 2012 Pazartesi

Bahçeden..

 Patates söküm ekibi olarak nihayet üç hafta sonra aynı hafta sonu evde bulunabildik. Ara ara yağan yağmura rağmen patatesleri söktük. Nur topu gibi olmasa da pinpon topu gibi patateslerimiz oldu :)
Ve annelere bir öneri; çocuklar toprağın içinde patates aramaya-bulmaya bayılıyor...
 
Bahçenin iştahla büyüyen tek sebzesi olan domatesleri de imece usulu salçaya çevirdik.




Güneşin battığı bu romantik dakikalarda da...


Bulaşık yıkadık, her türlü iş gücünden faydalandık :)

Patatesleri külde pişirerek de kendimizi ödüllendirdik..


Ayrıca anne-kız kuaföre gittik ve ilk kez benim müdahelem olmadan küçük hanım sandalyesinde oturdu. Benim işim bitip de kalktığımda Eylül de yeni imajına kavuşmuştu :)

Üç Kader Tanrıçası

Nora Roberts, kitaplarını çokca gördüğüm ama henüz okumadığım bir yazardı. Bu kitabı da -rahat okunacağı düşüncesiyle- rehavete düşüp okumaya üşenen bünyeme iyi gelmesi için aldım. Hatta bir daha marketten kitap almama kararı vermiş olmama rağmen Metro'dan aldım (üstelik sadece bunu almamış olmam da çelik gibi irademin göstergesi...)

(Fiyat etiketinin kalıntısı kapak resminin kusursuzluuna gölge düşürdü azcık ama)

Kitap birbirini tamamlayan üç Kader Tanrıçası'nın hikayesi, macera denilebilecek bir tarzı var ama Nora Ablamız aşk romanlarıyla meşhur olduğundan bolca da lüzumsuz romantizm içeriyor.
Çabucak okunan kitap benim okuma hızımı nispeten normale döndürdü.
Ağır kitaplardan bunaldıysanız, kitaptaki tüm erkek kahramanların son derece yakışıklı, fit ve romantik oluşunu; tüm kadınların uzun bacaklı, güzel ve sulugöz oluşunu; kadın erkek sayısının eşleşmeyi sıkıntıda bırakmayacak şekilde çift sayılı oluşunu ve de en önemlisi kitabın konusunu uzaktan yakından ilgilendirmeyen bir kapak resmini kaldırabilirseniz buyrun okuyun :)
Bence kapak resmini daha gizemli bir  resimle değiştirseler, bu kitap on kat daha fazla satar...