Sayfalar

5 Ekim 2012 Cuma

Cuma

Haftanın en güzel gününe geldik nihayet...
İki hafta sonunu da ev dışında geçirince, evimde yayılıp kahvaltı yapmayı özledim.
Tabi bekleyen işlerim de var; bahçedeki patatesler sökülecek ki işlerin en zevklisi bu olacak gibi:)
Aldığım sarımsaklar için de bir bez torba dikmeliyim. Mutfakta sarımsak kullanmaya korkan ve nadiren cumartesileri yemeğe koyabilen ben nasıl olduysa 3 kg sarımsak aldım!!Ağırlık-hacim ilişkisini bir türlü tutturamayan ben "sarımsak alır mısınız?" diyen çaycıdan 3 kg istedim ve sarımsağı görünce de "ee çokmuş bu" diyemedim tabi :) Artık eşe dosta sarımsak dağıtırım :)



Tabi bir de bu işin muhafaza tarafı var. Maalesef sarımsakların sapları koparılmış, halbuki hevesle örecektim ben onları :) Artık bez bir torbayla depoya asacağım.
Sarımsak muhafazasında iki alternatif daha var; dondurucuda ve zeytinyağı ile muhafaza..Soyup zeytinyağı içinde bekletmeyi denedim ama tadı farklı geldi bana, beceremedim galiba. Dondurucumda da epey yer sıkıntım var, kurban da geliyor napacağım bilmem..
Sarımsak saklama konusunda deneyimli olanlardan fikir istiyorum..
 
Bu haftayı yağmurla tamamladık, hafta sonunda bakalım nasıl olacak? Yağmurlu olursa elimde çayımla kitap keyfi yapmayı, sıcak olursa da eşim ve aşağıdaki küçük hanımla göl kenarında güneşin tadını çıkarmayı umuyorum..


Keyifli hafta sonları diliyorum herkese..

3 Ekim 2012 Çarşamba

Bir Türk Ailesinin Öyküsü

İrfan Orga'nın kitabı okuduğum bir kaç blogdan aklımda kalmıştı.D&R'da kitabı görünce cep boy olmasını da avantaj olarak değerlendirip attım sepete...
 
 
 
Kitap Osmanlı'nın son dönemlerinde Orga'nın doğduğu ve şatafatlı bir yaşamın devam ettiği köşkte başlıyor. Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı'nın düşüşü ve Cumhuriyet'in ilk yılları sırasıyla bir çocuk, bir delikanlı ve bir subayın dilinden anlatılıyor.
Okunması oldukça rahat, bunda orjinalı İngilizce olan kitabın Türkçe'ye çevrilip basılması ve bu aşamada daha anlaşılır olması için bazı kısımların çıkarılmış olması da etkili. Kitap İngiltere'de kaleme alındığından, Türk aile yapısını tanıtıyor ve detaylı açıklamalar içeriyor. Anlatılan olaylara (dönem farkı nedeniyle) kısmen de olsa aşina oluyorsunuz. Özellikle savaş dönemi sıkıntılarını birebir yaşıyorsunuz.
Bir Türk Ailesi'nin Öyküsü ilk olarak Ocak 1950'de Victor Gollancz Yayınevi tarafından basılmış ve ilk baskı 2 hafta içerisinde tükenmiş. Sonrasında Amerika başta olmak üzere bir çok ülkede satışa çıkmış. Amerika'da New York Herald Tribune tarafından "1950 yılının en başarılı kitaplarından birisi" olarak tanımlanmış.
Kitap ilk olarak 1994 yılında Türkçe'ye çevrilip yayımlanmış.
Kitabın sonsözü yazarın oğlu Ateş Orga'ya ait. Oğul Orga'nın yazdıklarını okuyunca 1908'lerde başlayan (sancılı) Bir Türk Ailesi'nin Öyküsünün 2000'lere kadar devam ettiğini görüyoruz.
İrfan Orga'nın İngiltere'de bir yayımlanmış pek çok kitabı bulunmaktaymış...
 
Ateş Orga'ya ait bölümden ;
"Hatırladığım kadarıyla babamın yazma yöntemi pek dolambaçlıydı. Önce yazacağının eski Türkçe özetini çıkarıp onu yeni yazıyla genişletir, daha sonra İngilizce'ye çevirirdi. Sonra bunu anneme verirdi. Annem eline geçeni okur, sindirir, tartışır ve nihayet yazıya basılabilir bir İngilizce'ye sokardı. Bu defa ben devreye girer her bölümü okuyup indeksinin çıkarırdım."
 
Özellikle bu ülke için yapılan fedakarlıkların anlatıldığı yaşanmış öykülerin özellikle okunması taraftarıyım. Bir Türk Ailesinin Öyküsü de tavsiye edeceğim kitaplar arasında yerini aldı.
 

2 Ekim 2012 Salı

Okuduklarım

Bugünlerde üç kitap arasında dolanıyorum...
Kitap Kulübü'nün kitaplaşma etkinliğinde Kerim'in gönderdiği gelen Watership Tepesi,
Hevesle aldığım ama yabancı olduğum kelimelerin çokluğu nedeniyle her ortamda okuyamadığım Yedinci Gün,
Cep boy olması nedeniyle sepetime attığım ve bu üçlü arasında en çok ilgimi çeken kitap Bir Türk Ailesinin Öyküsü...


Kitap kapakları da benzer renkte :)
Bir gözüm de evdeki yeni kitaplarda..Maymun iştahım tavan yaptı!!

Bu arada hafta sonu eşimle bana birer ceza tebliğ edildi. Eylül, onu babanneye bırakıp akşam gezmesine gittiğimiz için bize ceza yazmış :)



Dönünce elimize tutuşturdu, el mahkum ödeyeceğiz artık..
Bu aralar bu ceza kararını kullanıyorum kitap ayracı olarak ;) Onun elinden çıkmış bir şeyi yanımda taşımak içimi ısıtıyor...


1 Ekim 2012 Pazartesi

Eylül biterken, huysuzluğun kitabını yazarken...

Sonbaharın en vasıfsız ayına girmiş bulunmaktayız. Bir Eylül gibi, bir Kasım gibi romantik, adına şarkılar yazılan bir ay olamadı şu Ekim!
 Ben Ekim'i yağmuru bol bir ay olarak bilirim, bakalım tersi dönen mevsimler bu aya ne biçti?
Antalya'da son kez terledik, klimaya şükrettik , memlekete dönünce de hırkaları giyip servis yoluna çıktık..Bakalım gece-gündüz sıcaklık farkı daha ne kadar artabilecek?
 
Haa bir de "terrible two" ve "horibble three"ye kendimi hazırlamıştım ama bu 3,5 inatçılık ve huysuzluğun tavanı olsa gerek. Yok tavan değil dahası varsa ben oynamıyorum!!
Huysuzluğun kitabını yazmak isteyenlere bir kaç örnek;
-Yuvarlak masada kahvaltıdayız. Eylül'e "Kim, kimlerin ortasında oturuyor?", "Kim, kimin karşısında?" diye soruyorum (sormaz olaydım)..Her soruya hevesle cevap verip en sonunda "ama ben dedemin kaşısında olmalıydım" diyerek yemeği zehir ediyor..
-Metro'dan bir kutu kek alayım evde bulunsun diyorum, kendini yerlere atıyor "almaa!" diye. Çocuklar "al" diye ağlar bizimki tersi. Evet dün Antalya Metro'da tepinen çocuk benim, onu duymazlıktan gelen de bizzat bendim...
-Dışarda yemek yenmiş, gezilmiş eve dönülecek, bizim kız yürüyerek gidelim diye tutturur. Arabayla yarım saatlik mesafeden!!10 dakika ikna etmeye uğraşıp, en sonunda zorla arabaya tıkıştırıyorum.Yol boyunca debeleniyor, eve 20 dakikalık mesafede Eylül'le arabadan iniyoruz ve eve yürüyelim de gönlü olsun diyorum. Arabayı gönderiyoruz ve Eylül kucağına al diye tutturuyor. E hani yürüyecektin???Eşimi tekrar çağırıyoruz ve burnumuzu çeke çeke eve gidiyoruz...
Birileri bana "geçecek" desin n'olur.....
Artık evden çıkmaya korkuyorum, hangi köşede hangi nedenle ağlayacağı belli değil...

Bunlar da huysuz haftasonundan;

 Giderken böyle seke seke gidiyor ama dönüşte mutlaka göz-burun ıslak!


 Bu kez Antalya'nın eski yüzünü resimledim..



 Lülü'nün yürüyecem diye tutturduğu sokak :)

 Eşimin en az 30 yıllık oyuncağı. Eve dönmemize yarım saat dakika kala ortaya çıkarılan oyuncaklardan...

 Bunlar da haladan kalmaymış...





Kitaplara küsen bünyemi canlandırmak için 4 yeni kitap aldım. Macera ve aşk romanlarını aktivatör olarak kullanacağım :)
İnatsız günler dilerim....