Sayfalar

14 Kasım 2016 Pazartesi

Son Zamanlarda Okuduklarım

En son yazının üzerinden neredeyse iki ay geçmiş...
Bir ara Eylülde okuduklarımı yazmalıyım derken Kasım gelmiş. En iyisi hepsini 'son dönemler' adı altında toparlamak sanırım.



 Antalya'ya Napoli Romanlarının ilk kitabıyla  gelmiştim. Umduğum okuma coşkusunu oluşturamasa da beklemedeydim.



İkinci kitap nispeten akıcıydı, Lina ve Lenu ile birlikte çalkantılı bir döneme şahit olmuştum.



Üçüncü kitapta en çok kendime 'ben olsam ne yapardım?' diye sorarken buldum. Bana arkadaşlık kavramını bolca sorgulattı bu  kitap.
1,2,3 ve sırada dördüncü olmalı di mi? Olamadı, sırasını kaptırdı:)


Evimize en yakın kütüphane olan Doğan Hızlan Kütüphanesinin keşfiyle evdeki kitaplarla arama mesafe koyup, gözüm dışarda pardon raflarda dolanmaya başladım ;)


İlk etapta aldığım kitaplar bunlar oldu. Yekta Kopan ve Sema Kaygusuz'u severek okuyacağımın bilincinde, Ursula K. Le Guin'i hala okumamış olmanın  mahçupiyetiyle, Şibumi'yi aklımdaki okunacaklar listesinden, Boşluk'u  da  kapağına kanıp aldım.


Şibumi içerdiği felsefesi ve ilginç hikayesi ile okuru kendisine tek hamlede bağlayabilen bir kitap. İlk sayfalarda kitaptan şüphe duyduğumu itiraf etmeliyim ama akabinde elimden bırakmakta zorlandım. Evet o kadar methedilmesi boşuna değilmiş.


Daha önce Yekta Kopan kitabı okudunuz mu? Okuyan şanslı gruptansanız bu kitapta da aynı okuma zevkine varacaksınız. Okumadınız mı? Büyük kayıp...


Sema Kaygusuz okumak her  zaman her koşulda çok keyifli ve etkileyici.
Bu kitapla incir ağaçlarına farklı biz gözle bakmaya, sıkıntılı anlarınızda Hızır'ı bekleyecek ve henüz ayak basmadığınız köyünüzü özleyeceksiniz...


Okuduğum ilk Ursul K. Le  Guin kitabı. Farklı bir dili vardı.
Dünyaya orman denir çünkü insanlar tarafından 'medeniyet' getirilen orman yerli halk için aynı zamanda dünyayı ifade etmektedir. Distopik bir kitap mı tam olarak kestiremesem de hikayesinin ve işlenişinin Avatar ile çok örtüştüğü bir gerçek...


Ödülü bir kitap oluşuna kapılıp, okumaya çalışıp çalışıp çalışıp okuyamadığım kitabım Boşluk. Benim için bir boşluktan ibaret. Halbuki ne Frida hayalleri kurmuştum....


İkinci kütüphane turuyla gelenler.
Murakami kitaplarını gördüm mü sevinçle atıyorum sepete çünkü rafta denk getirmek zor.
Enver Aysever sevdiğim televizyon programcılarından, kitapları ile tanışmak bugüne kısmetmiş.
Hüsnü Arkan'ı severek dinler, severek okurum.
Fakir Baykurt'un dilinden köy hikayeleri dinlemek, özünü unutmamak için gerekli. Karakterler ise alabildiğine tanıdık.
Kenize Mourad'ı Saraydan Sürgüne ile tanımıştım. Bu tanışıklığı pekiştirmekte fayda var :)


Morsay Yaylası'nda başlayan bir arkeolojik kazı, yaylacı halk ile kazı ekibi arasında yaşananlar üzerine bir kitap. Kitabı 'kahrolsun bürokrasi' diyerek kapacağınız garanti...

(Kitap benim, fotoğraf emanet :) )
Enver Aysever okumak güzeldi. Kitap farklı karakterlerin hikayeleri üzerinden ilerliyor, ortak noktaları ise tiyatro. Anlatım şekli etkileyiciydi, bazı tanımlar ise akılda yer edici;

Rakı kadehleri nasıl yaşamın vazgeçilmez bir parçasına dönüşür anlamam. Sanki onsuz söyleşiler keyifsizleşir, insan sahtelerinden arınamaz gibidir. Tuhaf bir işlevi vardır.Konuşmayı sıcaklaştırır, derinleştirir. Sıvı psikolog da diyebiliriz onun için...


Ve Sineklerin Tanrısı. Uzun zamandır sıranın kendisine gelmesini bekliyordu. Bir yolculuk öncesi attım çantama, yarıladım kitabı ama kütüphane kitaplarıyla paralel okuduğum için henüz bitemedi.


Hüsnü Arkan'ın kitabı ise oldukça farklı ilerliyor, bir Saramago havası  estirdi bana. Bakalım sonuç nasıl olacak...

Hiç yorum yok: